Vurgunu vuran da düşünmeli...
Şu güzelim dünyayı birbirimize zindan etmek için sanırım bir hayli gayret gösteriyoruz. Acıyı ve acıtmayı seviyoruz. Üstelik kimse üzerine sorumluluk da almıyor. Vur vurgununu gitsin!
Neyse, yine ortak bir derdimizi cümleye dökeyim. “Dışarda yemek- içmek artık lüks oldu”. Ve istisna gibi bir durum da yok. Yani ucuz bir mekân. Müdavimlerine bile adisyonla bıçak çekilen adreslerin çağındayız artık…
Bu zaten malumun ilamı, dolayısıyla itiraz edecek kimsenin de olduğunu sanmıyorum. İşin ilginci esnaf da itiraz etmiyor…
Hatta son zamanlarda bunu medyada sıklıkla dile getiren tüketiciye “alışacaksınız” diyen meslek örgütü yöneticileri hesap almaktan hesap sorma tarafına arsızca geçebiliyor. Fikir yönetecekken algı yönetmek bizim artık en büyük zaafımız ve karanlık yüzümüz…
“Maliyetler arttı” bir yere kadar ikna edici bir mazeretti. Sonra bir gün yurt dışında aynı menüyü yarı fiyatına yiyen vatandaş da haklı olarak sordu; “Yunanistan’da, Almanya’da, İspanya’da mekânlar maliyetsiz mi işletiliyor?”…
Birçok ülkede vergi oranları bizdekinden bir hayli yüksek, basit bir aramayla ulaşabilirsiniz bu bilgiye. Kiralar desen, seçtiğin coğrafyaya göre uzaya çıkmış oralarda da. Ucuz işçi çalıştırmak gibi bir lüksleri de neredeyse hiç yok…
Peki, eloğlunun müşterisine bizdekinin yarı fiyatına yedirdiği rakamlar nasıl sabit kalabiliyor?
Meselenin ismini doğru koymak bu yüzden önemli sevgili okur. Bakın dönerin yüz gramı 400 liradan satılıyor. Yani kilosu 4000 TL, düş yanlıkların maliyetini; 3500 TL.
Karkas eti 500 liradan alan dönerci kardeşim diyelim ki 4000 liradan sattığı etin yüzde 50’sini maliyet giderlerine harcasa bile masadaki tabaktan yüksek karlılık sırıtıp duruyor müşterinin suratına…
Ha, bir de bunu seyyar arabalarda saydığım masraf kalemlerinin yanından bile geçmeden aynı fiyata satan esnaf kardeşim var ki “herkes büyük ekmeğin peşinde” diyerek girmeyeyim hiç o sokaklara…
Kontrolü........© Habertürk
