'Parazit'in yönetmeninden bir kara komedi
Edward Ashton’ın 2022’de yayımlanan romanından uyarlanan “Mickey 17”, Güney Koreli yönetmen Bong Joon Ho’nun Oscar ödüllü “Parazit”ten (Gisaengchung - 2019) sonra çektiği ilk film.
Bilimkurgu türündeki “Mickey 17”, Nilfheim adlı soğuk ve karlı gezegende koloni kurmaya çalışan bir grup insanın öyküsünü anlatıyor. Filmin ana karakteri, Robert Pattinson’ın canlandırdığı Mickey Barnes. Kolonicilerin bir araya gelmesini, yaptıkları uzay yolculuğunu, gittikleri gezegende karşılaştıkları zorlukları ve başlarına gelenleri Mickey’nin hikâyesi olarak seyrediyoruz: Arkadaşı Timo (Steven Yeun) ile birlikte kurduğu makaron işini batırınca acımasız tefecilerin eline düşüyorlar. Dünyada kalırlarsa hiçbir yaşama şansları kalmayacağını bildikleri için kolonicilere katılmaya karar veriyorlar. Timo, her zamanki şansıyla pilot olarak iş buluyor. Bahtsız Mickey ise “Expendable” (Harcanabilir, gözden çıkarılabilir) seçeneğini tercih ediyor. Şirket çalışanları tarafından uyarılmasına rağmen tefecilerin eline düşme korkusu nedeniyle “expendable” olmaktan vazgeçmiyor. Böylelikle, ölümle sonuçlanacak bütün işleri tek başına yapmayı ve öldükçe yeni klonlarının “basılmasını” kabul ediyor.
“Mickey 17” uzun uzay yolculuklarının yapılabildiği ve gezegenlerin kolonileşmeye açıldığı bir çağda geçiyor. Ama çoğu bilimkurgu gibi gelecekten ziyade günümüzün meseleleriyle ilgili bir hikâye anlatıyor. Ele aldığı en önemli mesele, insan klonlamaya kadar varacak bilimsel ve teknolojik ilerlemenin beraberinde getirdiği ahlaki ve etik tartışmalar değil. Kuşkusuz bu konulara da kafa yoruyor, işin gidebileceği tehlikeli olasılıkları sorguluyor. Ama odaklandığı asıl sorun, sermayenin giderek güçlendiği bir çağda, çalışan sınıfın hak ve özgürlüklerinin nasıl ve nereye kadar ayakta durabileceği…
Özellikle de dünya sınırlarının dışına çıkıldığında… Çünkü Nilfheim kolonisi, devletin değil Kilise diye adlandırılan bir kuruluşun projesi. Başında zengin iş insanı Kenneth Marshall (Mark Ruffalo) var. Marshall’ın daha önce iki kez ABD başkanlığına aday olup kazanamaması, daha sonra tüm hayatını bu koloni işine adaması, ondaki iktidar olma ve yönetme arzusunun göstergesi... Bong, senaryoyu yazarken hiçbir politikacı veya iş insanını model almadığını söylüyor. Ama karşımızda 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreği itibarıyla hayli aşina olduğumuz bir “girişimci modeli” duruyor. Marshall gözünü uzaya diken “vizyoner” iş insanlarından biri.
Mickey’nin hikâyesini, ne pahasına olursa olsun limanda karşısına çıkan ilk gemiye binen bir kaçağa benzetmek mümkün. Fakat devletten, yasadan değil, tefecilerden yani özel teşebbüsten kaçıyor. Bindiği gemi geçmiş yüzyılların sömürgecileri gibi bir Avrupa krallığına ait değil. O da bir bakıma, özel teşebbüs girişimi. İronik olan, Mickey’nin kötü girişimcilik sonucunda bu hallere........
© Habertürk
