menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İğdiş edilmiş zihinler

8 0
22.08.2025

Bir genç olarak Yunus Emre kampüsünün kapısından girdiğimde rengarenk çiçekler tertemiz yollar ve briketten yapılmış kızıl binalar beni çok etkilemişti, 1993 yılındaydık, şehir sokakları çamur içinde hava kirliydi, doğal gaz yoktu ve otogardan başka her şeye benzeyen bir beton yığınında inmiştim.

İlk adımı attığımda keşke daha çok ders çalışsaydım ve daha temiz bir şehirde okusaydım diye hayıflanmıştım.

Organik kimyayı es geçmenin hayatımda bu kadar büyük ezikliğe neden olacağını hesap etmemiş, mutfakta sınavı kaybettiğimi anladığımda gözyaşlarına boğulmuştum, rahmetli annnem sarılıp teselli etmişti.

Üzülme seneye çalışır kazanırsın.

Ülkemizin üniversite şehrine öğrenmeye inanmaya ve saygı duymaya hazır olarak gitmiştim.

O günlerde akademik unvanı Prof. Dr. olan birinin her şeyi bildiğini sanırdım, keşke mezun olduğum gün de aynı saygıyı duyabilseydim!

Şimdi bu yargı gücünden yoksun masum gençlere bilim adı altında bir düşünce karmaşası iletiliyor, liseden bozma yüksek okullarımızda kaliteli dergilere makale yazmayan hocalarımız var.

Varlık ve hiçliğin özdeşliği öğretisi sağlam bir kafadan her türlü düşünceyi silip çıkaran sözcükler kümesi deliler hastanesini hatırlatan lakırdılar…

Bu gençler bilimin gerçekten bir hokus pokustan ibaret olması gerektiğini düşünürler bundan ötürü her sabah slayt okuyan hocalarına benzemeye başlarlar.

Neden?

Sorusunu daha az hatta hiçbir zaman sormazlar.

Bu nedenle hiçbir zaman gerçek. Düşünceler üretilmeyecek ve zihinsel olarak iğdiş edilmiş olacaklardır.

Özgür insanların sadece kendisi için peşine düştüğü ve kendi doğrularının dışında başka bir dayanağı olmayan gerçek bilim bu tür istismarları yapmaz.

Üniversitelerde liyakat yerine sadakatin baz alınmasının hakiki anlamda bilime verdiği zarar birbirinin kopyası olan araştırma projeleri ve tezlerle ortaya çıkmaktadır.

Ne yazık ki yüksek matematik kitaplarını internet mağazalarında araştırdığım zaman Türk yazarı olan kitap bulamamaktayım.

İlk neden dünya dili İngilizcenin yok sayılmasıdır.

Akademik kariyer için gerekli olan kamu personeli dil sınavı KPDS çok zor olduğu için kaldırılmış kıt beyinli torpilli akademisyenler için daha kolay bir sınav getirilmiştir, ek olarak yüksek lisansta yabancı dil. Zorunlulığu yine kaldırılmıştır.

Bu nedenle bilim hakkında gerçek. Bilgi sahibi olanlar yavaş yavaş yok oldu; bilim gençlerimizin zihninde kalıcı olamadı şimdi sadece daha akıllı daha az şaşkın olan başında daha az kavak yelleri esen gençler de umudunu yabancı ülkelere bağlamış durumda.

Nasıl ki bir devletin başına gelecek en kötü şey ahlaksız ve cahil sınıfın başa geçmesiyle bilimin ve ona bağlı her şeyin ve insanlığın tüm bilgisinin ve düşünsel hayatının başına da bir yandan sadece yalakalıkla diğer yandan zırva dogmalarla bunları kağıda dökecek yüzsüzlüğü ile tanınan sırdan kafaların büyük adam diye duyurulmasından daha kötü bir şey gelemez.

Zirvede ukalalıkla kol kola cehalet erdemin yerinde hizipçilik tüm temel kavramlarda kargaşa yanlış yönelim. Ve çözülme din reformcusu geçinen yassı kafalar vahşiliğin pervasız çıkışı sözcüklerin ve hatta dilimizin sürekli kırpılmasını fark etmemiz için etrafımıza bakmamız yeterli.

Üstünlüğü ele geçiren kabalığın dışarıdan görülebilir belirtisi olarak uzun sakala bir insanın. Hayvanlarla ortak olduğu önce erkek olmak istediği için yüzün ortasındaki cinsiyet belirtisine bakın.

Sakallı öğretmenlerimize bakın, çocukluğumdaki ütülü gömlek ceket ve kravat takan sakal tıraşı olan öğretmenleri hatırlayın.

İradede bağımsız olan aklın etkinliği saf nesnelliğin ve dolayısıyla her türlü büyük başarıların koşuludur.

Bilim hür iradeyi sever ve özgür ortamda gelişir.

Bu ortam sıradan insanlara yabancı kalır ve onların içlerindeki cehaletin sebep olduğu bir kuruntudur.

Fikir üretemeyenler hür ortamdan korkar.

Onlar için sadece hedefler ve maddi çıkarlar önemlidir, toplumun eğitim seviyesi yada bilimin ilerlemesi gibi konular gereksizdir.

Oysa deha sahibi bireyler kendi refahlarına önem vermezler.

Refah içinde yaşamak aslında kişinin hayatında neyi ciddiye aldığına bağlıdır.

Bir deha sefil koşullar altında yaşar.

Onların eserleri zamana ve mekâna hükmeder.

İnsanlar çoğu zaman bu kişileri öldükten sonra tanır.

Onlar sadece insanda değil gezegende yaşadıklarından tanınmak gibi bir dertleri de yoktur aslında.

Bu kişiler insan tabiatının aksine kendi çıkarlarının peşinde koşmazlar.

Hayatının son gecesini cebir çalışarak geçiren bir insana çıkarcı diyebilir miyiz?

Hani şair demiş ya ;

“Bas kırbacı sihirli seccadeye

Göster hükmettiğini zaman ve mekana”

Matematik öğretmeni olduğum için kendi branşımda zaman ve mekâna meydan okuyan hayatını cebire adayan birinden söz etmek istiyorum.

Henüz gençlik yıllarındayken, bir polinomun radikaller tarafından çözülebilmesi için gerekli ve yeterli bir durumu belirleyebildi ve böylece 350 yıldır açık olan bir problemi çözdü. Çalışmaları soyut cebirin iki ana dalı olan Galois teorisinin ve grup teorisinin temellerini attı.

25 Ekim 1811 tarihinde Nicholas-Gabriel Galois ve Adélaïde-Marie çiftinin çocukları olarak Dünyaya geldi. Babası Bourg-la-Reine’in liberal partisinin başı olan bir cumhuriyetçiydi. Daha sonra XVIII. Louis’nin 1814 yılında tahta geri dönmesi ile kasabanın Belediye Başkanı olarak görev yaptı. Bir hukukçunun kızı olan annesi, akıcı bir Latince ve klasik edebiyat okuyucusuydu. Oğullarının ilk on iki yıllık eğitiminden kendisi sorumluydu. Galois 10 yaşındayken Reims kolejinde okuması için teklif aldı. Ancak annesi eğitimine evde devam etmesini tercih etti.

Ekim 1823’te Lycée Louis-le-Grand’a girdi. Okula girdiği ilk dönemdeki bazı karmaşıklıklara rağmen ilk iki yılında başarılı bir tablo çizdi. Daha sonra........

© Haberton