Türkiye’nin güncel durumu: 2025 Perspektifi
Türkiye, 2025 yılına girerken, hem iç dinamiklerdeki önemli değişimlerle hem de küresel ve bölgesel gelişmelerin etkisiyle çok boyutlu bir dönüşüm sürecinin içinde bulunmaktadır. Son yerel seçimlerin siyasi dengeyi yeniden şekillendirmesi, ekonomik göstergelerdeki dalgalanmalar, demografik yapının yaşlanma eğilimi, dijitalleşmenin toplumsal yaşamdaki derinleşen etkisi, çevresel sorunların artan aciliyeti ve proaktif dış politika hamleleri, ülkenin mevcut durumunu ve geleceğe yönelik potansiyelini belirleyen temel unsurlardır. Bu rapor, Türkiye’nin 2025 yılı itibarıyla içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, sosyal, çevresel ve dış politika alanlarındaki güncel durumu kapsamlı bir şekilde analiz etmeyi ve bu alanlardaki temel eğilimleri, zorlukları ve fırsatları ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Türkiye’nin siyasi haritası, 31 Mart yerel seçimleriyle önemli bir dönüşüm yaşamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 1977’den bu yana ilk kez Türkiye genelinde birinci parti konumuna yükselerek 7,8 oy oranına ulaşırken, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 5,5 ile ikinci sırada kalmış ve 22 yıllık iktidarında ilk kez bir seçimden yenilgiyle ayrılmıştır. Bu sonuç, özellikle ekonomik krizin faturasının seçmen tarafından iktidara kesildiği yorumlarına neden olmuştur.
CHP’nin bu yükselişi, geleneksel olarak “kıyılar partisi” olarak bilinen imajını aşarak Adıyaman, Kırıkkale, Kilis, Giresun, Denizli ve Afyonkarahisar gibi AKP’nin güçlü olduğu illerde sürpriz zaferler elde etmesiyle pekişmiştir. Bu durum, AKP’nin siyasi hegemonyasında önemli bir aşınmaya işaret etmekte ve siyasi ortamın daha çoğulcu bir yapıya evrildiğini göstermektedir. Seçmen sadakatinin ekonomik performansa bağlı olarak daha akışkan hale gelmesi, gelecekteki ulusal seçimlerde daha dinamik koalisyon politikalarına veya daha rekabetçi bir çok partili sisteme yol açabilir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “cam tavan” olarak nitelendirdiği %’lik oy oranını aşması ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’u yeniden kazanması, hem CHP tabanında yeniden umut yaratmış hem de İmamoğlu’nun 2028 cumhurbaşkanlığı seçimleri için elini güçlendirmiştir. İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve tutuklanması girişimlerine rağmen (2025’teki hükümet karşıtı protestoların nedenlerinden biri olarak belirtilmiştir) , yeniden seçilmesi, kamuoyunun otoriterleşme algısına karşı bir duruş sergilediği şeklinde yorumlanabilir. Bu durum, gelecekteki siyasi rekabetin daha da kızışacağının bir göstergesidir.
Seçimlerin bir diğer dikkat çekici sonucu, Yeniden Refah Partisi’nin (YRP) %6,2 oy oranıyla üçüncü siyasi parti konumuna yükselmesidir. YRP, 2023’te Cumhur İttifakı’nda yer almasına rağmen bu seçimlere ayrı girmiş ve Şanlıurfa ile Yozgat’ı AKP’den alarak memnuniyetsiz AKP seçmeninin yeni adresi olmuştur. Bu durum, sağ-muhafazakar seçmen tabanında bir parçalanma yaşandığını ve Cumhur İttifakı’nın konsolide tabanının daraldığını göstermektedir. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ise, ittifak ortağı AKP gibi oylarını düşürmüş ve elindeki tek büyükşehir olan Manisa’yı CHP’ye kaybetmiştir. İYİ Parti ise “hür ve müstakil” girme kararı sonrası büyük oy kaybı yaşayarak %3,8’e gerilemiş ve sadece bir il belediyesi kazanabilmiştir.
TBMM’de temsil edilen siyasi partilerin 2023 yılı itibarıyla dağılımı aşağıdaki tabloda sunulmuştur. Şubat 2025 itibarıyla Türkiye’de 167 siyasi parti aktif durumda olup, bunlardan 38’i seçimlere katılabilme yeterliliğine sahiptir. 2025 yılında “Yeni Yol” adında merkez sağda konumlanan yeni bir parti kurulmuş ve 23 milletvekili ile TBMM’de temsil edilmeye başlanmıştır.
Tablo 1: TBMM’de Temsil Edilen Başlıca Siyasi Partiler (2023/2025)
2025 yılı, Türkiye’de hükümet karşıtı protestolarla başlamıştır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 100’den fazla muhalif kişinin gözaltına alınması, bu protestoların ana tetikleyicisi olmuştur. Protestoların temel nedenleri arasında otoriterleşme, siyasi ve ekonomik yolsuzluk, demokratik gerileme ve kleptokrasi gibi iddialar yer almaktadır. Protestocular, İmamoğlu ve diğer muhaliflerin serbest bırakılmasını, demokratik süreçlerin kesintiye uğratılmasının önlenmesini, özgür ve adil seçimler yapılmasını ve 67. Türkiye Hükümeti’nin istifasını talep etmişlerdir. Bu protestolara CHP, İYİP, MP, ZP, TİP, TKP, DEVA Partisi, YRP gibi geniş bir muhalif parti yelpazesi destek vermiştir. Bu durum, demokratik meşruiyet krizi ve siyasi kutuplaşmanın derinleştiğini göstermektedir.
Hükümetin ana politikaları, 2025 yılında da çeşitli alanlarda devam etmektedir. Dışişleri Bakanlığı’nın 2025 Performans Programı, “Türkiye Yüzyılı” vizyonu doğrultusunda bağımsız ve milli bir dış politika izlemeyi hedeflemektedir. Bu program, ülkenin hak ve menfaatlerini korumayı, barışçıl işbirliği yaklaşımıyla çok boyutlu bir dış politika uygulamayı ve dış ilişkileri koordine etmeyi misyon edinmiştir. Ayrıca, siber güvenlik tehditleriyle mücadele, insani yardımların koordinasyonu ve yurt dışındaki Türk vatandaşlarının menfaatlerinin korunması da hükümetin öncelikleri arasındadır.
Yerel seçim sonuçlarının ardından, iktidar partisinin yeni anayasa için düğmeye basma hesapları rafa kalkmıştır. CHP’nin seçimlerden hem oy oranı hem de moral üstünlüğüyle çıkması, hükümetin yasama gündemini yeniden değerlendirmesine neden olmuştur. Bu, hükümetin kamuoyu tepkilerine karşı bir dereceye kadar duyarlı olduğunu ve daha fazla siyasi gerilimi önlemek için stratejik bir geri adım attığını düşündürmektedir.
Ekonomik krizin siyasi memnuniyetsizliğin temel itici gücü olması, hükümetin gelecekteki siyasi istikrarının enflasyonu yönetme ve yaşam standartlarını iyileştirme yeteneğine büyük ölçüde bağlı olacağını göstermektedir. 2025 protestoları, siyasi olaylarla tetiklenmiş olsa da, geniş halk kesimlerindeki hoşnutsuzluğun temelinde ekonomik zorlukların yattığını ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin hukukun üstünlüğü ve insan hakları karnesi, uluslararası raporlarda endişe verici bir tablo çizmektedir. World Justice Project’in 2023 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, 142 ülke arasında 0,41 puanla 117. sırada yer almaktadır ve hem bölgesel hem de küresel ortalamaların oldukça altındadır. Özellikle hükümet yetkilerine getirilen kısıtlamalar (0,28 puan), temel haklar (0,30 puan) ve ceza adaleti (0,38 puan) alanlarında çok düşük puanlar almıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün etkin bir şekilde garanti edilmesi alanındaki düşük puanlar, bu alandaki ciddi sorunları gözler önüne sermektedir.
Tablo 2: World Justice Project Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2023 – Türkiye’nin Puanları
Amnesty International ve diğer insan hakları örgütleri, 2025 yılında yayımladıkları açık mektupta, Türkiye’de siyasi katılım hakkına, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına yönelik “olağanüstü saldırıdan” derin endişe duyduklarını belirtmişlerdir. Ekrem İmamoğlu’nun siyasi saiklerle gözaltına alınması ve tutuklanması girişimleri, hükümetin iktidarı pekiştirme ve siyasi muhalefeti ortadan kaldırma yönündeki adımlarının bir göstergesi olarak sunulmuştur. Yargı üzerindeki yürütme kontrolünün ve siyasi etkinin artırılması, ceza hukukunun kötüye kullanılması ve mahkemelerin uydurma iddianameleri kabul etme eğilimi, insan hakları üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ Şenoğlu ve Osman Kavala davalarında açıkça hiçe sayılması, yargı bağımsızlığına yönelik ciddi endişeleri güçlendirmektedir.
Basın özgürlüğü de ağır baskı altındadır. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) 2024-2025 Basın Özgürlüğü Raporu’na göre, 1 Nisan 2025 itibarıyla en az 18 gazeteci gazetecilik faaliyetleri nedeniyle cezaevinde bulunmaktadır. 313 soruşturma açılmış, 123 gözaltı işlemi uygulanmış ve 212 davada 311 gazeteci yargılanmıştır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından basın yayın kuruluşlarına toplamda yaklaşık 87 milyon TL idari para cezası kesilmiş ve 21 defa yayın durdurma kararı verilmiştir. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin yetkileri AYM tarafından iptal edilmesine rağmen faaliyet göstermeye devam etmesi, bilgi kontrolü ve muhalif sesleri bastırma çabalarının bir göstergesidir. Bu durum, hükümetin istikrarı sürdürmek için bilgi kontrolünü kritik gördüğünü ve ifade özgürlüğünün kamusal söylem ve demokratik hesap verebilirlik üzerindeki etkisini ciddi şekilde kısıtladığını düşündürmektedir.
Human Rights Watch (HRW) raporu (Ekim 2024), ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerine yönelik saldırıların yanı sıra, sosyal medya ve çevrimiçi içeriğe yönelik kısıtlamaları (bir milyondan fazla web sitesinin engellenmesi dahil) , işkence ve kötü muamele vakalarındaki artışı, zorla kaybetmelerde cezasızlığı, kadına yönelik şiddetle mücadeledeki yetersizlikleri (İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme) ve göçmenlere/mültecilere yönelik istismarları detaylandırmıştır. Bu durum, Türkiye’nin insan hakları sicilinin sadece iç meselelerle sınırlı kalmayıp, komşu bölgelerdeki eylemleri ve savunmasız nüfuslara yönelik muamelesini de kapsadığını göstermektedir.
Türkiye’nin ceza adaleti sisteminde önemli değişiklikler getirmeyi hedefleyen 10. Yargı Paketi, 1 Haziran 2025’te TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilmiştir. 30 maddeden oluşan bu paket, ceza infaz sisteminde reformlar yapmayı, cezaevlerindeki yoğunluğu azaltmayı ve hükümlülerin topluma yeniden kazandırılmasını kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.
Paketin öne çıkan düzenlemeleri arasında şunlar yer almaktadır:
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bu düzenlemelerin ceza adaleti sistemine olan güveni artıracağını ve cezasızlık algısını tamamen ortadan kaldıracağını belirtmiştir. Ancak, DEM Parti gibi muhalifler, paketin toplantı ve gösteri özgürlüğünü zedeleyebileceği yönünde endişeler dile getirmiştir. Bu durum, yargı reformlarının bir yandan sistemin etkinliğini artırmayı hedeflerken, diğer yandan temel hak ve özgürlükler üzerindeki potansiyel etkileri konusunda tartışmaları beraberinde getirdiğini göstermektedir.
Yasal çerçevedeki diğer güncellemeler arasında, 2025 yılından itibaren satıcılara uygulanacak güncellenmiş idari para cezaları yer almaktadır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre, sipariş edilemeyen mal ve hizmetlere aykırı davranma, cayma hakkı sürelerine uymama gibi ihlallerde cezalar önemli ölçüde artırılmıştır. Ayrıca, Gelir Vergisi, Damga Vergisi, Engellilik İndirimleri ve 2025 yılı gelir vergisi oranları da güncellenerek yürürlüğe girmiştir. İdari davalarda istinaf ve temyiz sınırlarının davanın açıldığı tarihteki parasal değerlere göre belirlenmesi de önemli bir yasal değişikliktir.
Tablo 3: 10. Yargı Paketi’ndeki Öne Çıkan Değişiklikler (2025)
Türkiye ekonomisi, 2025 yılında enflasyonla mücadele ve büyüme dengesi konularında önemli gelişmeler kaydetmektedir. Nisan 2025 itibarıyla yıllık enflasyon oranı 7,86’ya gerileyerek piyasa beklentilerinin altında kalmış ve tüketici enflasyonunda üst üste 11. ay düşüşünü işaret etmiştir. Bu düşüş, Aralık 2021’den bu yana görülen en düşük seviyedir. Trading Economics’in küresel makro modellerine göre, bu çeyreğin sonunda enflasyon oranının 3,00 olması beklenmektedir. Ancak, eğitim (y,2), konut ve kamu hizmetleri (t,07) ile oteller, kafeler ve restoranlar (A,87) gibi sektörlerdeki fiyat artışları hala yüksek seyretmektedir. Hizmet sektöründeki yüksek enflasyon (7,15), para politikasının buralara nüfuz edemediğini ve enflasyonun yapısal sorunlar nedeniyle inatçı olduğunu göstermektedir.
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) büyümesi 2025 yılının ilk üç ayında %2 olarak gerçekleşmiştir. Cari fiyatlarla GSYH 12 trilyon 125 milyar liraya (335 milyar dolar) ulaşmıştır. Büyümedeki ana etkenler hanehalkı harcamaları (%2 artış), kamu harcamaları (%1,2 artış) ve sabit sermaye yatırımları (%2,1 büyüme) olmuştur. İthalat %3 artarken, ihracat %0,01 gibi küçük bir düşüş göstermiştir. Bu durum, büyümenin daha çok iç talebe dayalı olduğunu ve dış talebin zayıf seyrettiğini göstermektedir, bu da uzun vadeli sürdürülebilir büyüme için bir kırılganlık oluşturabilir. Orta Vadeli Program (OVP), 2025 için %4,0, 2026 için %4,5 ve 2027 için %5,0 büyüme hedeflemektedir.
İşsizlik oranları, ekonomik aktivitedeki yavaşlamanın bir yansıması olarak yükselmiştir. Nisan 2025 itibarıyla işsizlik oranı %8,6’ya yükselmiş (3 milyon 63 bin kişi), bu oran Kasım 2024’ten bu yana en yüksek seviyeyi işaret etmektedir. Genç işsizliği (15-24 yaş) ,7 ile alarm vermektedir. Kadınlarda işsizlik ,5, erkeklerde ise %7,1 olarak kaydedilmiştir. İstihdamda düşüş yaşanırken, ortalama haftalık çalışma süresi 42,2 saate gerilemiştir. İşgücüne katılım oranı H,8 olarak belirlenmiştir. İşsizlikteki bu artış, özellikle gençler arasında, ekonomik büyümenin yeterli istihdam yaratmadığını veya işgücü piyasasında yapısal uyumsuzluklar olduğunu düşündürmektedir.
Tablo 4: Temel Makroekonomik Göstergeler (2024-2025 Tahminleri)
2025 yılı bütçesi, mali disiplini sağlamaya yönelik önemli adımlar içermektedir. 2025 yılında bütçe açığının 1 trilyon 930,7 milyar TL olarak gerçekleşmesi ve GSYH’ye oranının %3,1 olması hedeflenmektedir. Faiz dışı fazla ise 19,3 milyar TL olarak beklenmektedir. Bu durum, maliye politikasının enflasyonla mücadeleye destek olmak amacıyla sıkılaştırıldığını göstermektedir. Hükümet, ekonomiden satın alma gücünü çekerek ve açık finansman ihtiyacını azaltarak para politikasını tamamlamayı amaçlamaktadır.
Toplam bütçe giderleri 14 trilyon 731 milyar TL olarak belirlenmiş olup, GSYH’ye oranının #,9 olması hedeflenmektedir. Giderler içinde en büyük payı cari transferler (%9,4) ve personel giderleri (%6,4) almaktadır. Faiz ödemeleri için ise 1 trilyon 950 milyar TL ödenek öngörülmüştür ki bu da GSYH’nin %3,1’ine denk gelmektedir.
Vergi gelirleri, 2025 bütçesinde önemli ölçüde artırılmıştır. Toplam vergi geliri hedefi 11 trilyon 138,75 milyar TL olup, 2024 yılına göre P,37’lik bir artış öngörülmektedir. Bu artış, Merkez Bankası’nın 2025 yılı enflasyon beklentisi olan !’in oldukça üzerindedir ve vergi mükellefleri için zorlu bir mali yılın habercisi olabilir.
Vergi türleri bazında dikkat çekici artışlar şunlardır: Gelir Vergisi (y,14), Kurumlar Vergisi ((,30), Dahilde Alınan KDV (,03), İthalde Alınan KDV (%,84), Özel Tüketim Vergisi (Q,10), Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (4,24) ve Dijital Hizmet Vergisi (,71). Dolaylı vergiler, toplam vergi gelirlerinin e,15’ini oluştururken, doğrudan vergilerin payı 3,81’de kalmıştır. Dolaylı vergilere olan bu bağımlılık, düşük gelirli haneleri orantısız şekilde etkileyerek gelir eşitsizliğini derinleştirebilir ve sosyal hoşnutsuzluğu artırabilir.
2025 yılında “karbon vergisi” özellikli vergilerin gözden geçirilmesi ve tamamlayıcı karbon vergisi dahil karbon fiyatlandırma araçlarına ilişkin düzenlemelerin uygulanması beklenmektedir. Bu, yeşil dönüşümün sadece bir çevre politikası olmaktan çıkıp, yeni bir gelir akışı ve ekonomik yeniden yapılanma aracı olarak görüldüğünü göstermektedir. Ayrıca, vergi kanunlarındaki etkisiz muafiyet, istisna ve indirimlerin kaldırılması veya koşullarının sıkılaştırılması da gündemdedir.
Tablo 5: 2025 Bütçelenen Vergi Geliri Artışları (Vergi Türüne Göre)
Türkiye, 2025 yılında yatırım ortamını iyileştirmeye ve kilit sektörlerdeki performansı artırmaya odaklanmaktadır. 2025 için yatırım büyüme hedefi %3,5 olarak belirlenmiştir. Hem kamu hem de özel sektör yatırımlarında artış beklenmektedir. Yatırımlar, özellikle yapay zeka başta olmak üzere teknoloji ve inovatif sektörlerde yoğunlaşacaktır. Savunma sanayi, enerji, otomotiv ve inşaat, yeni yatırımlar için ana sektörler olarak öne çıkmaktadır.
Yeşil enerji ve sürdürülebilirlik yatırımları, Türkiye’nin coğrafi avantajları ve hükümet teşvikleri sayesinde önem kazanmaktadır. Otomotiv sektöründe elektrikli araç dönüşümü (batarya üretimi, şarj altyapısı) ve inşaat sektöründe deprem sonrası yeniden yapılanma süreçleri, önemli yatırım alanlarıdır. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ODTÜ bünyesinde 13,9 milyon avro bütçeli Yaratıcı Endüstriler Aracılığıyla Ekonomik Kalkınma........
© Haberton
