menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İsrail-İran gerilimi

11 0
13.06.2025

Bugün gece İsrail-İran’a saldırdı. Bu yazı kapsamlı İsrail-İran arasındaki gerilimi ve boyutu anlatıyor.
Gerilimin tarihsel kökenleri, özellikle 1979 İslam Devrimi sonrası yaşanan dönüşüm, vekil güçler aracılığıyla yürütülen “gölge savaşının” dinamikleri ve İran’ın nükleer programının İsrail için yarattığı varoluşsal endişeler incelenmiştir. Nisan 2024’teki İran’ın İsrail’e yönelik doğrudan saldırısı ve Haziran 2025’teki İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini hedef alan misillemesi gibi son doğrudan askeri çatışmalar detaylandırılmıştır. Bu olaylar, çatışmanın vekalet savaşlarından doğrudan devletlerarası askeri angajmanlara doğru tehlikeli bir şekilde kaydığını göstermektedir. Siber savaşın yükselişi ve diplomatik çabalara olan etkileri de dahil olmak üzere, çatışmanın çok boyutlu yansımaları değerlendirilmiştir. Rapor, bölgesel ve küresel güvenlik üzerindeki potansiyel etkileri analiz etmekte ve bu karmaşık jeopolitik dinamiklerin gelecekteki seyrine dair çıkarımlar sunmaktadır.

İsrail ile İran arasındaki uzun süreli rekabet, son dönemde vekalet savaşlarının ötesine geçerek doğrudan askeri çatışmalara evrilen yeni ve daha tehlikeli bir aşamaya girmiştir. Bu rapor, bu evrilen dinamiği kapsamlı bir şekilde analiz etmeyi, tarihsel kökenlerini izlemeyi ve çok yönlü sonuçlarını incelemeyi amaçlamaktadır.

Çatışmanın tarihsel seyrinde, 1979’daki İran İslam Devrimi temel bir dönüm noktası olmuştur. Bu devrim, İran’ın dış politikasında köklü bir yeniden yapılanmaya yol açmıştır. Devrim sonrası İran, İsrail ile tüm diplomatik ve ticari ilişkilerini kesmiş ve İsrail’in bir devlet olarak meşruiyetini tanımayı reddetmiştir. Bu kurucu ideolojik muhalefet, onlarca yıllık düşmanlığın temelini atmıştır.

İlişkiler, devrimin hemen ardından bir “soğuk barış” ile karakterize edilmiş olsa da, 1990’ların başlarında kademeli olarak açık bir “düşmanlığa” dönüşmüştür. Bu dönüşüm, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Körfez Savaşı sonrası Orta Doğu’daki göreceli güç dengelerinin İran ve İsrail lehine değişmesiyle hızlanmıştır. Bu tarihsel ilerleme, uzun vadeli stratejik rekabetin derinleştiğini ve nihayetinde dolaylı çatışmanın sınırlarını aşındırdığını göstermektedir. Nisan 2024 ve Haziran 2025’teki doğrudan askeri saldırılar, bu uzun süreli çatışmada kritik bir niteliksel sıçramayı temsil etmektedir. Bu saldırılar, geleneksel olarak vekalet güçleri ve gizli operasyonlar aracılığıyla yürütülen “gölge savaşının” ötesine geçerek, yerleşik kırmızı çizgilerin test edildiği veya açıkça aşıldığı yeni, daha değişken bir döneme işaret etmektedir. Bu doğrudan çatışmalar, her iki tarafın da risk iştahının arttığını ve rekabetlerinde “kırmızı çizgi” tanımının potansiyel olarak yeniden belirlendiğini ortaya koymaktadır.

1979 İslam Devrimi, Ayetullah Humeyni liderliğinde İran’ın iç yapısını ve dış politikasını kökten değiştirmiştir. Şii İslam, devrimci bir ideoloji olarak yeniden tanımlanmış , İran’ı dünya genelindeki Şiilerin koruyucusu konumuna getirmiş ve Batı ülkelerine karşı şüpheci bir duruş sergilemesine yol açmıştır. Bu ideolojik değişim, İsrail ile diplomatik ilişkilerin tamamen kesilmesiyle sonuçlanmış, İsrail gayrimeşru bir varlık ve birincil düşman olarak kabul edilmiştir.

Devrimden sonra İran, Orta Doğu genelinde devlet dışı silahlı grupları veya “vekil güçleri” destekleme ve geliştirme stratejisini benimsemiştir. Bu strateji, İran’ın nüfuzunu yaymasına, bölgesel rakiplerine meydan okumasına ve İsrail üzerinde dolaylı baskı kurmasına olanak tanımış, böylece doğrudan devletlerarası konvansiyonel savaştan kaçınılmıştır. Bu “vekalet savaşı”, onlarca yıldır çatışmanın belirleyici bir özelliği olmuştur.

Temel İran Vekil Güçleri ve Operasyonel Rolleri:

Vekil güç ağı, İran’ın doğrudan devletlerarası çatışmadan kaçınarak İsrail’e karşı güç yansıtmasına ve birden fazla cephe oluşturmasına olanak tanımaktadır. Bu durum, bir dereceye kadar inkâr edilebilirliği ve asimetrik bir avantaj sağlamaktadır. Ancak İsrail’in, İmad Muğniye gibi isimlere yönelik suikastlar da dahil olmak üzere , bu ağı zayıflatmayı amaçlayan tutarlı karşı operasyonları, düşük yoğunluklu çatışmanın sürekli bir döngüsüne yol açmaktadır. Bu dinamik, saldırıların genellikle atfedilmediği veya belirsiz bir şekilde üstlenildiği bir “gölge savaşı” yaratmaktadır. Örneğin, Şam’daki konsolosluk saldırısında İsrail sorumluluğu üstlenmemiş, ancak reddetmemiştir. İran’ın vekil güçleri stratejik olarak kullanması, İsrail’e kıyasla konvansiyonel askeri zayıflığına mantıklı bir yanıttır. Devlet dışı aktörleri kullanarak, İran bölgesel nüfuzunu artırabilir ve İsrail’in güvenliğini doğrudan kendi ordusunu potansiyel olarak yıkıcı konvansiyonel saldırılara maruz bırakmadan tehdit edebilir. Bu strateji aynı zamanda makul bir inkâr edilebilirlik derecesi sağlar. İsrail’in karşı stratejisi ise bu vekilleri ve tedarik hatlarını hedef almayı içermektedir , bu da yetenekleri zayıflatmak ve caydırıcılığı sürdürmek için uzun süreli bir “çim biçme” çatışmasına yol açmaktadır. İran desteğiyle açıkça bağlantılı olan 7 Ekim Hamas saldırısı , vekil eylemlerinin büyük tırmanışları nasıl tetikleyebileceğini göstermekte ve vekalet ile doğrudan çatışma arasındaki çizgileri bulanıklaştırmaktadır.

İsrail’in Karşı Operasyonları: İsrail, İran’ın nüfuzunu ve vekil ağının yeteneklerini zayıflatmayı amaçlayan karşı operasyonları sürekli olarak sürdürmüştür. Bu eylemler arasında, Suriye, Irak ve Yemen’deki İran silah tedarik yollarını ve milis mevzilerini hedef alan sık hava saldırıları ile gizli operasyonlar yer almaktadır.

Tablo 1: İsrail ve İran’ın Askeri Kapasiteleri (Karşılaştırmalı)

Bu tablo, İsrail ve İran arasındaki askeri dengeye ilişkin nicel bir genel bakış sağlamaktadır. İran’ın insan gücü ve deniz araçları açısından sayısal üstünlüğünü (ancak ikincisinin muharebe etkinliği sorgulanmaktadır), İsrail’in önemli ölçüde daha yüksek savunma bütçesiyle karşılaştırmaktadır. Bu bütçe farklılığı, İsrail için özellikle gelişmiş hava savunma sistemlerinde niteliksel ve teknolojik bir avantaj anlamına gelmektedir ve bu sistemler son çatışmalarda oldukça etkili olduğunu kanıtlamıştır. Bu asimetrinin anlaşılması, her iki ülkenin farklı stratejik yaklaşımlarını analiz etmek için anahtardır. Tablo, askeri dengenin net ve özlü bir değerlendirmesini sunmaktadır. Savunma bütçelerindeki önemli fark , İsrail’in askeri teknoloji ve eğitimdeki niteliksel üstünlüğünün kritik bir göstergesidir. Bu üstünlük, Demir Kubbe ve Arrow gibi gelişmiş savunma sistemlerini sahaya sürmesine olanak tanımakta ve İran’ın füze ve insansız hava araçlarındaki nicel avantajına karşı etkili bir şekilde koyulabilmektedir. Bu tablo, İran’ın neden doğrudan konvansiyonel çatışma yerine asimetrik savaşı (vekil güçler) tercih edebileceğini görsel olarak pekiştirmektedir. Ayrıca, nükleer statünün dahil edilmesi , çatışmanın büyük bir kısmını besleyen temel stratejik ikilemi ve algılanan ikiyüzlülüğü vurgulayarak, onu çatışmanın çözümsüzlüğünün merkezi bir bileşeni haline getirmektedir.

İran’ın nükleer programı, İsrail için uzun süredir devam eden ve varoluşsal bir tehdit olarak algılanan bir endişe kaynağıdır. İsrail, İran’ın........

© Haberton