Laiklik Kılıfıyla Tarihi Dinamitleyen Tuhaf Sesler!
Özellikle laiklik prensibi üzerinden yürütülen ve yakın geçmişi hedef alan yorumlar, sadece kafa karışıklığı yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda tehlikeli kutuplaşmaların da fitilini ateşliyor.
Laik sistem Alevi'ye 'sen Müslüman değilsin', Sünni'ye 'sen fazla Müslümansın', Kürt'e 'senin nefes almaya hakkın yok' dedi mi? diye açıklamalardaki amaç, samimi yüzleşme mi, yoksa bilinçli provokasyonla toplumu ayrıştırmak mı? Yanıtı meçhul sorular, zihinleri kemiriyor.
Laiklik: Hedef Tahtasındaki Kalkan mı, Anlaşılmayan Değer mi?
Laiklik ilkesi, son dönemde sıkça hedef tahtasına oturtuluyor; kimileri için toplumsal barışın teminatı, kimileri içinse baskı aracı olarak yaftalanıyor. Özellikle, "laik sistemin farklı kesimlere zulmettiği" yönündeki iddialar, laikliğin özünü anlamaktan uzak, kasıtlı çarpıtmalar olarak öne çıkıyor.
İster beğenelim iter beğenmeyelim, Anayasal düzenin temel taşlarından olan laikliğin, 1928'de Anayasa'nın ruhuna işlendiği, devletin din karşısındaki tarafsızlığının güvence altına alındığı gerçeği göz ardı ediliyor. Atatürk'ün bu konudaki açıklamalarıyla özetlediği anlayış, bugünlerde adeta anlam erozyonuna uğratılmak isteniyor.
Laiklik sayesinde her inancın güvence altında olduğu, kimsenin yaşam tarzına müdahale edilmediği gerçeği, neden ısrarla perdelenmeye çalışılıyor?
Dersim Hadiseleri: Tarihsel Vakıa mı, Siyasi Koz mu?
Dersim'de yaşananlar, on yıllardır farklı anlatıların çarpıştığı hassas konu olmaya devam ediyor. Ancak, olayları laikliğin Anayasa'ya girmesiyle ilişkilendirmek, tarihi bağlamından kopuk, zorlama yorum olarak dikkat çekiyor. 1937-1938 yıllarında yaşanan acıların, laiklik ilkesinin kendisinden kaynaklandığını öne sürmek, en hafif........
© Habererk
