Yasaklamakla Fikirler Ölmez. 12 Eylül’den Günümüze Bir Hafıza Uyarısı
1. Tarihten Bugüne: Yasakla Bastır, Sonra Yok Say
Türkiye, düşünceye ve örgütlenmeye yönelik baskılar konusunda epey tecrübeli bir ülke. Her on yıllık dilimde, farklı bir fikrin ya da inancın “tehlikeli” ilan edildiğine ve bastırıldığına tanıklık ettik. 12 Eylül 1980 darbesi bu anlamda bir kırılma değil, sürekliliğin sertleşmiş biçimiydi. Darbeci zihniyetin mantığı şuydu: Bir düşünce tehdit olarak algılanıyorsa, o düşünceyi taşıyan insanları tutukla, kitaplarını yak, kurumlarını kapat. Böylece fikir de ortadan kalkar sanıldı.
Ancak tarih bunun tersini söyledi. İslamcılar uzun süre susturulmaya çalışıldılar ama zamanla hem yeraltında hem bürokratik yapı içinde kök saldılar. 2002 sonrası siyasal İslam’ın iktidara gelişi, yalnızca bir seçim başarısı değil; bastırılmış bir kimliğin toplumsal patlamasıydı. Aynı süreç ülkücülük için de geçerliydi. 12 Eylül’de hem MHP hem Ülkü Ocakları kapatılmış, kadroları işkenceden geçmişti. Bugün ise devletin güvenlik söylemi büyük ölçüde bu gelenekten besleniyor.
Sol hareketler ise hem darbe döneminde hem 1990’larda sistematik biçimde bastırıldı. Ama ne sosyal adalet talebi ortadan kalktı, ne de sınıfsal eşitsizlikleri dert edinen yeni kuşaklar. Bugün sol belki iktidarda değil ama etkisini kültürde, akademide ve hatta muhalefet siyasetinde sürdürüyor.
2. Fikirler Fiziken Yenilebilir, Ruhen Değil
Buradan çıkarılacak basit ama önemli bir ders var: Bir fikrin yanlış olduğuna inanmak, onu yok etme hakkı vermez. Fikre karşı fikirle mücadele edilir. Yasaklarla mücadele etmeye kalkarsanız, fikri değil, sadece o anki görünür biçimini hedef........
© Habererk
