Dil birliği olmayınca…
Fransız Devrimine kadar Fransa’da birçok dil konuşuluyordu. 1539’da Fransa kralı 1. François bir yönetmelikle Fransızcanın devlet dili olduğunu ilan etti.17. Yüzyılda Fransız Akademisi kuruldu. Fransızcanın yaygınlaşmasına öncülük etti. Ancak Oksitanca,
Flamanca, Bretonca, Baskça gibi diller 19. Yüzyıl sonlarına kadar Fransızcanın yanında yaşamaya devam etti. İhtilalden hemen sonra 1794’te dil kararnamesi yayınlandı, Cumhuriyet topraklarında Fransızca dışında hiçbir resmî belge yayınlanamayacağı, aksine davranan görevlilerin cezalandırılacağı ilan edildi. Neticede,
yasaklamalar,
Sanayileşme ve yazılı iletişimin yaygınlaşması ile Fransa dil birliğini sağladı.
İtalyancanın da aynı yayılma sürecini yaşadığını söylemek mümkün.
Başlarda çok sınırlı bir topluluğun konuştuğu İtalyanca zamanla İtalya’nın tek dili oldu. Gerek Fransızca gerekse İtalyanca Latince’ den çıkıp ayrışan iki ayrı dil oldular.
Dil ile uluslaşma, bütünleşme arasında yakın bir ilişki var. Dil, ulusun kurucu unsurudur. Uluslaşma dil ile başlar, onun için Ziya Gökalp,“ başka bir dil var diyenin, başka bir emeli vardır” der.
Bu emel, dil üzerinden başka bir ulus inşa etmenin yolunu açmaktır.
Yahya Kemal, dil ile vatan arasında ilişki kurar, Türkçenin çekildiği yerlerin vatan olmaktan çıkacağını söyler. Etnik ayrılıkçılar bu nedenle bütün taleplerini -dil- üzerinde yoğunlaştırırlar.
O kapıyı açarlarsa milletleşme/ devletleşme yolunda en büyük adımı atmış olacaklarını bilirler.
Ana dilde eğitim tartışmalarının arkasında bu gerçek vardır. Demokrasi ve insan hakları diyerek, parçalanmayı göze almayan hiçbir devletin evet diyemeyeceği bu imkânı elde etmeye çalışırlar. Bazıları bunu doğrudan etnik kimliği ile diğer bazıları ise demokrasi maskesi, barış veya kardeşlik narkozu ile yapar.
Alman Filozof Herder, “ dil........
© Habererk
