menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Terörle mücadelede sona doğru

15 39
18.08.2025

Terörsüz Türkiye hedefi doğrultusunda, uzun yıllardır var olan teröre karşı siyasi, toplumsal ve normatif boyutları gözeten bütüncül bir mücadele stratejisi uygulanıyor.

Bu çabanın en son ve en kurumsal halkalarından biri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun teşekkülü olmuştur.

Komisyonunca belirlenen temel ilkeler, Türkiye’nin terörlü yıllar sayfasını kapatma arzusunu ve aynı zamanda toplumsal huzur, güvenlik ve esenlik içinde ve siyasal meşruiyet temelinde aziz ve büyük milletimizin her ferdi ve her kesimi ile birlikte hareket etme azim ve kararlılığını göstermektedir.

Bilindiği gibi, terör olgusu, devletin güvenlik politikalarının merkezinde yer alan en karmaşık ve çok boyutlu sorunlardan biri olmuştur.

Terör, salt askerî bir tehdit olarak ele alındığında, bu sorunun özündeki siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel dinamiklerin göz ardı edilmesi riski ortaya çıkar. Terörün bu kapsamlı yapısı, ona karşı geliştirilen politikaların da aynı şekilde çok katmanlı ve bütüncül bir yaklaşım çerçevesinde oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Türkiye'nin terörle mücadelesinde başarılı olabilmesi, tarihsel süreçlerin analizine dayanarak, sorunun kök nedenlerini anlaması ve bu çok yönlü tehdit karşısında kapsamlı stratejiler geliştirmesiyle mümkün olacaktır.

Türkiye’de terörün tarihsel kökenlerine bakıldığında, Osmanlı İmparatorluğu’nun çoklu yapısından ulus-devlete geçiş sürecinin önemli bir kırılma noktası olduğu görülür. Osmanlı’da farklı etnik ve dini kimlikler belirli özerkliklere ve kendine has kültürel hayat alanlarına sahipken, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte bu çeşitlilik yerini tekçi ve merkeziyetçi bir devlet anlayışına bırakmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, bu yeni devlet modeli, toplumun farklı kesimlerini “millet” kimliği altında birleştirmeyi hedeflemiş, ancak bu süreçte yerel, etnik ve dini, mezhebi farklılıkların ifade alanları ciddi şekilde kısıtlanmıştır.

Merkeziyetçi politikalar, devletin egemenliğini pekiştirmekle birlikte, çeşitli kesimlerde sosyal kopukluklara neden olmuştur. Bu durum, ilerleyen yıllarda isyan hareketleri ve ayrılıkçı eğilimlerin ortaya çıkışında gerekçe olmuştur.

1920’ler ve 1930’larda, devletin güvenlik politikalarında ağır askerî tedbirler öne çıkmış, devlet otoritesinin kurulması ve korunması için kullanılmıştır. Ancak bu dönemde uygulanan homojenleştirici politikalar, kısa vadede düzeni sağlasa da uzun vadede toplumsal kırılmaların derinleşmesine neden olmuş, ayrılıkçılık ve karşıtlık zeminini güçlendirmiştir. Bu tarihsel süreç, terörün doğrudan bir sonuç olmasa da, devlet-toplum ilişkilerinde temel sorunların başlangıcını oluşturmuştur.

1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkiye, ideolojik kutuplaşmaların ve radikal hareketlerin........

© Haber7