Terörsüz ve oyun kurucu Türkiye’ye doğru!..
Hafta başında, bana göre “yüz yılın hadisesi” gerçekleşti.
Yaklaşık yarım asırdır bu milletin Türküyle Kürdiyle, aynı kaderi paylaşan tüm unsurlarıyla adeta kanını emen bir örgüt, resmen ve alenen varlığını sonlandırarak silah bıraktığını tüm dünyaya ilan etti.
İşte bu hakikat elbette ki, Türkiye açısından “yüz yılın” hadisesidir.
Bu örgüt, geçen 47 yıl süresinde toplam 62 bin 500 insanımızın kara toprağa düşmesine sebep oldu.
Geride yetim çocuklar bırakan civanmertlerden tutun da, meseleyle uzaktan yakından ilgisi olmayan masum sivillere varıncaya kadar hepsi bu memleketin evladı olan insanlar yitip gitti.
Devletin bu süre içerisinde terörle mücadeleye harcadığı rakam ise akıllara ziyan bir meblağı baliğ…
Farklı rakamlar telaffuz ediliyor ama kabataslak 4 trilyon doların buharlaştığını söyleyebiliriz, bu, kardeşin kardeşi yok ettiği hengâmede…
Rakamlara tekrar döneceğim ama gerçekleşen hadisenin ne denli önemli ve kıymetli olduğunu izah sadedinde bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.
Dünyanın her yerinde bu ve benzeri örgütler, özellikle de çok bilinen istihbarat teşkilatlarının bir şekilde kontrolüne girer…
Çok ciddi miktarda para harcar emperyalist güçler, bu örgütleri sevk ve idare edebilmek için…
PKK da onlar için gözde örgütlerden biriydi ve Türkiye’nin asla başını kaldırmaması ve tam bağımsızlığa ulaşmaması için kullanılan bir aparattı.
Yani anlayacağınız PKK hiçbir zaman “kendisi” olmayı başaramadı ve mütemadiyen bu menhus yapıların kullandığı bir tetikçi olarak var oldu.
Yıl 1993 idi…
O zamanın cumhurbaşkanı Özal, bu meselenin çözümüne dair ciddi bir risk ve inisiyatif aldı.
Sen misin beynelmilel güçlerin tekerine çomak sokma planı yapan?!.
Ardı ardına dehşetengiz hadiseler zinciri yaşanmaya başlandı…
İlk işaret fişeği, PKK’nın “derin güçlerin aparatı” olduğunu iddia eden ve bu hususta ciddi bir dosya hazırladığı bilinen gazeteci Uğur Mumcu’nun suikasta kurban gidişi oldu.
Emperyalist güçler, bu suikastta MOSSAD’ı kullanmışlardı fakat içerideki işbirlikçi hainlerin ve ahlaksızların da köpürtmesiyle suçlu olarak Müslümanları göstermeyi başardılar.
Öyle ki, Mumcu’nun cenazesinde o güne kadar hiç dile getirilmemiş bir şekilde (haşa ve kella) “Kahrolsun şeriat!” sövgüleri yükseldi…
Bundan tam 13 gün sonra, yine Kürt meselesiyle ilgili ciddi çalışmaları olan ve Özal’ın tabir caiz ise beyin takımından addedilen Adnan Kahveci bir trafik kazasında........
© Haber7
