menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnsan olmanın iki temel özelliği: Anlamak ve anlatmak

10 0
22.05.2025

İnsan olmak… İnsanlığa iz bırakmak şüphesiz hayatımızın en büyük anlamlarından birisidir. Peki ama bu izi bırakabilmek için okumadan, araştırmadan, çağın gereklerini takip etmeden mümkün müdür?

Okumayı, insan olmayı, bugünkü çağın teknolojik altyapısı olan yapay zekadan felsefeye, gençlerimizden bilim insanlarımıza kadar birçok aktörün aynı kelimelerde, cümlelerde buluşması “kopyala-yapıştır” bir nesli mi inşa ediyor yoksa tam karşı pencereden bakacak olursak “organik metinler” üretmek ve insanoğlunun tarihe iz bırakması için daha büyük fırsatlar sunarak “organik yazarlar” mı yetiştirmemize neden oluyor?

İşte bugünkü yazımızda okumak ve yazmak üzerine bir algoritma üzerinden keyifli bir söyleşi için Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü ve aynı zamanda Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı değerli bilim insanı Prof.Dr.Musa Kazım Arıcan Hocamız ile buluştuk.

Okumak, yazmak ve insan olmak konuları başta olmak üzere İHA’lardan SİHA’lara, Don Kişot’tan Platon’a çok derin bir arka planı olan birçok konuyu daha iyi anlamak ve anlatmak için saygıdeğer Musa Kazım Arıcan Hocamız ile akademisyen, yazar ve felsefeci kimliği üzerinden okumak, yazmak, düşünmek üzerine kısacası insan olmak üzerine keyifli bir söyleşi yaptık.

***

Cevabını çok merak ettiğim ve Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı olarak sizin yanıtlayabileceğinizi bildiğim bir soru ile başlamak isterim söyleşimize kıymetli Hocam... "Türkiye'de okuma kültürü ile yazma kültürünü karşılaştırdığımızda hangi alan ülkemizin yarınları açısından daha ön plana çıkıyor?"

İnsan hayatını iki kelime özetler: anlamak ve anlatmak. İnsan olmanın belki de en temel özelliklerinden biri öğrenme ve kendini ifade etme isteğidir. Bu da elbette okuma ve yazma becerileri aracılığıyla hayat bulur. Okumak; bireyin dünyaya açılan penceresidir. Farklı kültürleri, düşünceleri, tarihleri ve bilimsel gelişmeleri okuyarak öğreniriz.

Şu bir gerçek ki; okuma sayesinde empati yeteneğimiz gelişir, başkalarının deneyimlerine ortak olur, farklı bakış açıları kazanırız. Kelime dağarcığımız zenginleşir, düşünce ufkumuz genişler ve olayları daha derinlemesine anlama becerisi ediniriz.

Eleştirel düşünme yeteneğimiz okuduklarımız üzerinde sorgulama yaparak gelişir. İyi bir okuyucu, bilgiyi doğru kaynaklardan süzmeyi, farklı argümanları değerlendirmeyi ve kendi çıkarımlarını yapmayı öğrenir. Çocukluktan itibaren düzenli kitap okuma alışkanlığı kazanmak, bireyin bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimi için hayati bir yatırımdır.

Yazmak ise özel bir iş. Yazmak, düşüncelerimizi mantıksal bir silsile içinde ifade etmeyi ve başkalarıyla paylaşmayı sağlar. Yazma süreci, düşüncelerin netleşmesine, bilginin derinlemesine anlaşılmasına ve yaratıcılığın ortaya çıkmasına imkân sağlar.

Dolayısıyla; duyguları, düşünceleri ve deneyimleri yazıya dökmek, bireysel farkındalığı artırır ve içsel bir yolculuğa çıkmamıza imkân tanır. Genel kabul gören düşünceye göre; insanın gelişimi açısından okuma ve yazma becerileri birbirini tamamlayan, ayrılmaz iki unsurdur. Ancak şöyle de bir gerçek var, herkes yazar olmayabilir ama herkes okuyabilir.

Öncelikle iyi bir yazar olmak için iyi bir okur olmamız gerekir. Yazmadan kastımız; zihin ve gönülle muvazeneli olarak yazmak. Alelade bir “yazmak” değil. Zihnindeki ve gönlündekileri başka zihin ve gönüllere kelimelerle anlatan kişi yazardır. Yazarlığı anlamlı kılan husus ise bir zihin ve gönülden çıkmasıdır.

Yazmak sonradan öğrenilen bir yetenek midir? Yoksa bu alanda eğitimler almak beyhude bir çaba mıdır?

Türkiye Yazarlar Birliği kuruluşundan itibaren yazar yetiştirme ve edebiyat eğitimi konusuna büyük önem vermiştir. Bu doğrultuda, zaman içinde farklı formatlarda ve isimlerde yazar okulları ve atölye çalışmaları düzenlemiştir. Edebiyata ilgi duyan ve yazma potansiyeli olan kişilerin gelişimine destek olmak amacıyla düzenlediğimiz yazar okulları konusunda önemli bir deneyimimiz var. Tıpkı müzisyenlik, ressamlık veya sporculuk gibi yazarlık da öğrenilebilir ve öğretilebilir bir meslek. Bir yazar da yeteneğini geliştirmek, tekniklerini öğrenmek ve ustalaşmak için sürekli çalışmak zorundadır. Yazarlık, sadece ilhamın gelmesini bekleyerek yapılan bir iş değil. Yazarlık aynı zamanda disiplinli bir çalışma, okuma, araştırma ve deneme sürecini içerir.

Diğer önemli bir nokta; yazarlık öncelikle varoluşsal bir çabadır. Yazar, kelimeler aracılığıyla kendi iç dünyasını ve dış dünyayı anlamlandırmaya çalışır. Bu anlam arayışı, felsefenin temel uğraşlarından biriyle örtüşür. Tıpkı filozofun sorular sorarak ve kavramları analiz ederek hakikate ulaşmaya çalışması gibi yazar da kelimeleri kullanarak düşüncelerini somutlaştırır ve okuyucuyla bir anlam köprüsü kurar. Yazarın amacı sadece bilgi aktarmak veya bir hikâye anlatmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda, okuyucuda belirli duygular uyandırmak, onları düşünmeye sevk etmek ve onlara yeni bir bakış açısı kazandırmak da hedeflenir. Bu noktada, yazarlığın estetik boyutu devreye girer. Kelimelerin seçimi, cümlelerin kuruluşu ve metnin ritmi gibi unsurlar, yazarın anlatmak istediği duygu ve düşünceleri etkili bir şekilde aktarmasında kritik rol oynar.

Cervantes'in muhteşem eserindeki "Don Kişot'un yel........

© Haber7