menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kanal 7 Medya Grubundan Radyo 7’nin Kuruluşu

15 17
05.03.2025

Birkaç gün önce kutladığımız Kanal 7 Medya Grubumuzun 30. Yılına dair haber/yorum şeklindeki makalemizi bitirirken bugün, grubun önemli mecralarından biri olan Radyo7’nin nasıl hayat bulduğunu kaba hatları ile yazacağımı ifade etmiştim.

1994 yılının ilkbaharında Zekeriya Karaman Bey beni aradı ve bir televizyon projesi için toparlanmamız gerektiğini söyledi.

Zekeriya Ağabeyi ile 1980’li yılların başlarından beri, yani onun İslam, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Gül Çocuk dergilerinde koordinasyonumuz olarak bulunduğu dönemden itibaren tanışıyorduk.

1990 yılının başından başlayarak ben, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde (İSAM) çalışıyordum.

O sıralarda önemli bir damar rahatsızlığı geçirmiş ve yoğun bakımdan henüz çıkmıştım.

Üzerimde, yeni yakalandığım hastalığın şoku ile sesim kısıktı.

Telefonda zar zor konuşarak halimi anlatmaya çalıştım.

Çok üzüldüğünü ve şifa dilediğini söyleyerek telefonları kapadık.

Rahatsızlığımın şiddeti ve hastanelere gidip gelmelerimiz sık aralıklarla uzun süre devam etti.

1997 yılının başlarında Marmara FM Radyosunda Genel Müdür olan bir dostumuz, öğretmenlik mesleğine geri dönmek istediğini ve yerine benim gitmemin radyo için çok faydalı olacağını söyledi.

Benim de radyoya karşı sempatim olduğunu bildiği için ısrar etti.

Gittim ve başladım.

O sıralarda hem Kanal 7’nin artık başında olan Zekeriya Bey’le, hem aynı üniversiteden arkadaşım ve Kanal 7’nin de o sırada yayın yönetmeni olan Mustafa Çelik Bey’le, hem yine dergilerden tanışıklığımız olan Zahid Akman Bey’le ve hem de İSAM’dan tanıştığımız İsmail Karahan Bey’lerle zaman zaman görüşüyorduk.

1997 yılının Eylül ayında Zekeriya Bey’le yaptığımız bir telefon görüşmesinde halimi, hatırımı sorunca ben de bu iş yerinde rahat olmadığımı, hatta mutsuz olduğumu söyledim.

“Hemen gel” dedi.

Gittim ve bizim Hasan Öztürk’ün çok yerinde bir tanımlaması ile Reşitpaşa’daki “Kanal 7 mahallesinde” çok sayıdaki odalardan birine oturdum ve kanalda yayınlanacak filmleri önceden izleyerek olumlu veya olumsuz yanlarını raporlamak üzere göreve başladım.

Fakat ne yalan söyleyeyim, rahmetli Cahit Zarifoğlu Ağabeyinin tabiri ile,

“Bir gün ben de bunu itiraf edeceğimi biliyordum.” İşte itiraf ediyorum:

Yıllarını iletişime vermiş biri olarak televizyonu ve radyoyu yan yana koyup bana sorsalar:

Hangisi?

Ben, radyo derim.

İlgim ve sevgim radyodan yana olunca ve o sıralarda Kanal 7’ye ait bir de 104,6 gibi bir frekans olunca ben, gözümü oraya diktim.

Konuyu patronlarıma açtım.

Bir radyo kurabileceğimi söyledim.

“Televizyon henüz kurulma aşamasında, bunu zamana bırakalım.” dediler.

Haklıydılar, zamana bıraktım.

Burada unutmadan iki kişiyi anmam lazım.

Biri merhum oldu. Allah ona rahmet etsin ve ondan razı olsun, Nazım Akşar Bey. Diğeri de o zamanlar Kanal 7 ile birlikte faaliyet gösteren Renk Ajans’ın başında bulunan Mesut Özen Bey.

“Zamana bırakılan” konuyu ben de iki yıla yaydım ve yavaş yavaş ama çok yoğun çalışarak temel atmayı sürdürdüm.

Özellikle İstanbul ve Anadolu’daki kırtasiyelerde öteye, beriye atılan ve zamanın pop müziği ile arabeskinin gölgesinde kalan, yüzüne bakılmayan, kıymeti bilinmeyen Neşet Ertaş’ınkiler başta olmak üzere, benzeri Türkü kasetlerini toplamaya başladım.

Renk Ajans’taki bir mikserden, sunucum olmadığı için bunları anons olmadan çalmaya ve Kanal 7’de haber spikerliği yapan Seyfullah Kartal’ın sesi ile kaydettiğim, Efendimiz’in Veda Hutbesi ve Fuzuli’nin Su Kasidesi gibi eserleri yayımlamaya başladım.

Kısa sürede radyonun bu yayınları kanal içinde, bu arada özellikle........

© Haber7