Abdurrahman Cahit Zarifoğlu
Vefatı üzerinden 38 yıl geçmesine rağmen İstanbul Küplüce'deki mezarı başında vefakâr dostları ve sevgili ailesi tarafından anılıyor.
Zarifoğlu; en yakın arkadaşlarından en uzak sanat ve edebiyatla ilgili kişilere varıncaya kadar herkesin kabul ettiği gibi ülkemizin en zarif ve sanat yönü en güçlü olan şairlerimizden biridir.
Kalemi son derece velut, oldukça doğal ve akıcıdır.
Bir Temmuz bin dokuz yüz kırkta Ankara’da doğdu.
Baba tarafından Kafkasya’dan gelip Maraş’a yerleşen bir aileye mensuptur.
Babası Niyazi Bey hâkim, annesi Şerife Hanım, Maraşlı Evliyazâdeler’dendir. Okuma yazmayı, resim yapmayı, Kur’an okumayı daha okula başlamadan annesi ve anneannesiyle mahalle hocalarından öğrenmiştir.
Babasının görevi sebebiyle çocukluğu Silvan, Baykan, Siirt, Siverek, Kızılcahamam ve Ankara’da geçer.
Siverek’te başladığı ilk öğreniminin ardından orta öğrenimini 1951’de döndükleri Maraş’ta tamamlar.
Lisenin son sınıfında beklemeli olduğu sırada bir ilkokulda vekil öğretmenlik yapmıştır.
Pilotluk hevesiyle bir yaz boyunca Eskişehir’de Türk Hava Kurumu’nun uçuş kurslarına katılarak Millî Model Uçak B Sertifikası almıştır.
Yüksek tahsilini, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde uzun süren bir öğrenciliğin ardından tamamlar ve 1967, 1973 yıllarında Almanya’ya giderek Goethe Enstitüsü’nün dil kurslarına devam edip, belli başlı Avrupa şehirlerini dolaşır.
Belki bu sebeple midir bilemiyorum, Cahit ağabeyinin Batı edebiyatının önemli şairlerinden biri olan Rilke’ye karşı “sanki bir sempatisi vardır”.
Bunun için Rilke hakkında şöyle demiştir: “...Ben zaten onu tanımadan önce de o vari yazıyormuşum.”
Aslında iki ünlü şairin de birbirlerine hem benzerlikleri hem de farkları vardır. Zarifoğlu, annesini çok erken yaşlarda kaybeder, annesizliğin acısını ve kaybını yaşar, yansıtır ve fakat bu derin acı onun şair ruhu ile birleşince, daha hayattayken hem şiirde hem diğer edebi eserlerde ve hem de yaşantıda imrenilecek bir zirveye oturtur onu.
Ve nihayet zirvedeyken, dünyaya veda eder.
Ötekinin annesi Prag’ın en soylu ve en zengin ailelerinden birinin kızıdır ve çocuğunu da bir erkek gibi değil, bir kız gibi giyindirir ve kız gibi yetiştirir.
Bu şair de kendisine yaşatılan çelişkilerin derin acılarını, korku ve dramını yansıtır şiirlerine ve fakat Rainer Marie Rilke ne evliliklerinde ne de bekarken düzenli bir çizgi tutturamamıştır.
Batı edebiyatının en özgün şairlerinden biri olan Rilke’nin içtenlik ve zengin müzikli şiirleri dışında inişli çıkışlı, bunalımlı 51 yıllık ömrün en büyük hasılası ise, 1910 yılında Fas seyahatinden sonra Kur’an-ı Kerim’in Peygamber Efendimize indirildiğine dair yazdığı şiirdir.
Muhammed’in (sav) Yalvarması başlıklı şiirinden Melahat Toygar çevirisiyle bir kuple alacak olursak Rilke, Efendimizin Cebrail (as) ile Hira Mağarası’ndaki ilk karşılaşmasını şöyle bitirir:
Okumuşluğu yoktu, fazla gelirdi ona da
/ Bilginlere de görmek sözün böylesini / Melekse emredercesine gösteriyordu /
Levhasına yazılanları yalvarana
/ Gösteriyor ve istiyordu tekrar: Oku.
Okudu O da: Öyleki Melek hayrandı / Çoktan okumuş denirdi artık ona / Yapabilendi O, kulak veren ve yapandı.
Böylelikle, denebilir ki, Cahit Zarifoğlu şiirinde ve sanatındaki içsellik boyutunda bir bakıma yolu Rainer Marie Rilke ile kesişir. Yer yer ilk kitabında görülen “tahkiye”, ikinci şiir kitabı Yedi Güzel Adam’ın destansı bir tona bürünen dili içinde belirgin hale gelir. Bu şiirlerdeki “iri ve adaleli erkek figürü” estetik bir halde şekillenir. Onun sanatında fiziksel irilik ve seçkinlik; mânevî güç, aşk gibi içe ait değerlerin de bir ifadesidir.
Menziller’de ise başlangıçtaki psikolojik yoğunluğun kısmen gevşeyerek rahatladığı şiirleri yer almaktadır.
Son şiir kitabı Korku ve Yakarış’ta şairin özlü bir söyleyişe ulaştığı, ilk şiirlerindeki içselliğin toplumsal sorumluluk boyutuyla da birleşen mânevî bir kıvama kavuştuğu görülmektedir.
Zarifoğlu, öğrencilik yıllarında İstanbul’da gazetelerde sekreterlik, bazı kurumlarda çevirmenlik gibi işlerde çalıştı.
İstanbul’da özel bir lisede Almanca öğretmenliği yaptı. 1973’te Sarıkamış’ta başladığı askerliğini 1974 harekâtının ardından gönderildiği Kıbrıs’ta tamamladı. Dönüşte Ankara’da Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü’nde çevirmenlik yaptı.
Radyoda görevi raportör, araştırma görevlisi, uzman ve şef olarak sürdü.
1983’te İstanbul’a taşındı.
Zarifoğlu, Maraş Lisesi’nde okurken edebiyatla ilgilenen bir arkadaş grubuna dahil oldu. Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören ve Alaeddin Özdenören gibi ileride şair, hikâyeci ve yazarlar çıkaracak bu gruptaki arkadaşlarıyla Hamle adlı okul dergisini yeniden çıkardı.
1962 yılında İstanbul’da Sezai Karakoç ile tanıştı.
Yeni........© Haber7
