menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Veri sızıntıları ve dijital güvenliğin geleceği

7 30
23.09.2025

Dijital çağın güvenlik hafızası, arkasında dramatik kırılma noktaları ve derslerle dolu bir kronoloji barındırır. Bu hafızanın merkezinde yer alan olgulardan biri, hiç şüphesiz veri sızıntılarıdır. İlk büyük yankı uyandıran olaylardan biri 2013 yılında Yahoo’nun yaşadığı devasa ihlaldir. Yaklaşık 3 milyar kullanıcı hesabının ele geçirilmesi, o dönem için eşi görülmemiş bir dijital felaketti. Bu olay, sadece ticari bir kriz değil, aynı zamanda bireysel mahremiyetin ve kurumsal güvenliğin ne denli kırılgan olduğunu gösteren küresel bir uyarıydı.

2017 yılında ise Equifax’ın yaşadığı veri sızıntısı, işin daha derin bir boyutunu ortaya çıkardı. Sadece e-posta ve şifrelerin değil, aynı zamanda sosyal güvenlik numaraları, doğum tarihleri ve finansal geçmişlerin de tehlikede olduğu anlaşıldı. Bu noktada mesele artık yalnızca dijital güvenlik değil; ekonomik istikrar ve ulusal güvenlik meselesi halini aldı. Veri sızıntılarının kapsamı genişledikçe, siber güvenlik de dar bir IT alanı olmaktan çıkarak stratejik bir devlet politikası konusuna dönüştü.

2024’te patlak veren ve “Mother of All Breaches (MOAB)” olarak adlandırılan sızıntı ise dijital dünyanın bugüne dek tanık olduğu en büyük toplu ihlallerden biriydi. Yaklaşık 26 milyar kayıt, çeşitli platformlardan (LinkedIn, Twitter, Dropbox, Deezer, Adobe vs.) birleştirilerek yayınlandı. MOAB, artık veri sızıntılarının tekil olaylar olmaktan çıkıp sistematik bir güvenlik zaafına işaret ettiğini gösterdi. Burada altı çizilmesi gereken mesele, artık saldırıların bir organizasyonun değil, tüm dijital ekosistemin güvenliğini hedef almasıdır.

Ve nihayet bu yıl yaşanan, 16 milyar login bilgisinin açığa çıktığı son sızıntı, önceki tüm örneklerin üzerine bir kat daha koyarak, dijital dünyanın yeni bir eşiğe geldiğini ilan etti. Bu sızıntı sadece kapsamı değil, hammaddesi itibarıyla da tehlikeliydi: Facebook, Google, Apple, Telegram, Instagram gibi küresel platformlara ait kullanıcı adı, şifre ve bağlantı bilgileri doğrudan sızdırıldı. Birçokları için bu, artık sadece bir güvenlik açığı değil; dijital kimliğin ifşası anlamına geliyor.

Bu tarihsel kronoloji gösteriyor ki veri sızıntıları artık münferit olaylar değil, yapısal kırılmalardır. Her büyük sızıntı, bize sadece dijital altyapıların değil, bu altyapılar üzerine kurulu sosyal düzenin, ekonomik sistemin ve bireysel mahremiyetin de ne kadar savunmasız olduğunu göstermektedir. Ve her yeni olayda, sadece hacker’lar değil, kurumların ihmalleri, bireylerin farkındalık eksiklikleri ve yetersiz regülasyonlar da tabloya katkıda bulunmaktadır.

ZAYIF HALKA: GÜVENLİKTE İNSAN FAKTÖRÜ

Her ne kadar siber güvenlik dendiğinde akla gelişmiş güvenlik duvarları, şifreleme protokolleri ve yapay zekâ tabanlı tehdit algılama sistemleri gelse de, bu yapının en kırılgan noktası hâlâ aynı kalmaktadır: insan. En gelişmiş teknolojiler bile, bir kullanıcının tek bir tıklamasıyla boşa düşebilir. Bu nedenle veri güvenliğinin sadece teknik değil, aynı zamanda psikolojik, kültürel ve davranışsal bir mesele olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Geçtiğimiz aylarda 16 milyar verilik sızıntının ardında yatan en kritik problemlerden biri, kullanıcıların aynı şifreleri farklı platformlarda tekrar kullanmasıdır. Bu davranış, dijital dünyada zincirleme etkiye yol açan saldırıların zeminini hazırlar. "Credential stuffing" olarak bilinen bu saldırı türünde, bir platformdan elde edilen şifreler başka platformlarda denenerek erişim sağlanır. Yani, bir parolanın açtığı tek bir kapı değil, dijital bir labirenttir.

Bu davranışın ardında ise teknik yetersizlik değil, bilişsel kolaycılık ve dijital alışkanlıklar yer alır. Kullanıcılar, şifre güvenliğini bir öncelik olarak görmemekte; çoğu zaman da şifre üretme ve yönetme........

© Haber7