Soykırımın meşruiyet aracı olarak Eurovision
Kültür ve sanat, insanlığın ortak vicdanı olarak sunulur; sesin, rengin, duygunun barışa dönüştüğü alanlar olarak tanıtılır. Oysa bugün dünya, sanatsal bir etkinliğin tarihsel bir insanlık trajedisi karşısında nasıl konumlandığını tartışmak zorunda kalıyor. Çünkü Gazze’de yaşanan ağır insan hakları ihlalleri, uluslararası hukukun “soykırım” tanımına uygun fiiller, binlerce sivilin ölümü ve milyonlarca insanın yerinden edilmesi karşısında, Eurovision’un aldığı tavır yalnızca bir “kültürel karar” değil; ahlaki, siyasal ve tarihsel bir pozisyon alış anlamına geliyor. İsrail’in yarattığı yıkımı görmezden gelmek, onu kültürel bir platform üzerinden normalleştirmek, bu platformu etkin bir meşruiyet üretim aracına dönüştürmek, bugün Eurovision’un adının yan yana yazıldığı en büyük çelişkidir.
Eurovision’un tarihsel iddiası “Avrupa’yı bir araya getiren müzik şöleni” olabilir; fakat bu iddia, Gazze’de olup bitenler karşısında artık büyük bir boşlukta sallanan, inandırıcılığını kaybetmiş bir slogandan ibarettir. Çünkü bir kültürel etkinlik, böylesine ağır bir insanlık dramı sürerken hâlâ “tarafsızlık” maskesine sığınamaz. Tarafsızlık, bazı zamanlarda bir konfor alanı, ama çoğu zaman büyük bir suça ortak olma biçimidir. Sessizlik, mazlumun değil; zalimin çıkarınadır. Eurovision bugün bu sessizliği tercih etmiş, ahlaki bir sınavda sınıfta kalmış, tarihin karanlık tarafında konumlanmıştır.
Gazze’deki soykırım yalnızca politik bir tartışma değil; uluslararası hukukun ve insanlığın temel değerlerinin test edildiği bir eşiği temsil etmektedir. Dolayısıyla bugün herhangi bir uluslararası kurumun bu trajedi karşısında aldığı tutum, etik bir........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein