menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eurofighter, F-35 ve KAAN Üçgeninde Stratejik Yönelim

10 1
01.08.2025

Türkiye, son yıllarda savunma sanayii alanında kaydettiği atılımlar sayesinde, konvansiyonel güç mimarisini yeniden inşa etme sürecine girmiştir. Bu dönüşümün en somut örneği, hava gücüne ilişkin üç ayaklı yeni yaklaşımda karşımıza çıkar: Eurofighter Typhoon tedariki üzerinden kısa vadeli bir kuvvet takviyesi, F‑35 programına olası geri dönüş vasıtasıyla orta vadede uluslararası ağlara yeniden entegre olma stratejisi ve Milli Muharip Uçak (MMU) KAAN projesi üzerinden uzun vadeli yerli-milli üstünlük hedefi.

Söz konusu üç hat, ilk bakışta birbirinden farklı ve hatta zaman zaman çelişkili gibi görünse de, derinlemesine incelendiğinde Türkiye’nin güvenlik politikalarında klasik devlet aklının modern teknolojiyle nasıl sentezlendiğini gösteren dikkat çekici bir stratejik mimariye işaret eder. Bu yaklaşım, sadece dış politikada değil, iç güvenlik reflekslerinde, askeri planlama doktrinlerinde ve hatta toplumsal psikolojide bile etkili olan bir paradigma değişimini temsil etmektedir.

Eurofighter Typhoon

Türkiye’nin hava taarruz gücünü yeniden inşa etme sürecinde Eurofighter Typhoon, kısa vadede operasyonel kabiliyet açığını kapatacak, aynı zamanda siyasi-askeri pazarlık gücünü artıracak bir ara çözüm olarak öne çıkmaktadır. Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya'nın ortak üretimi olan Eurofighter, çok rollü bir platform olarak hem hava-hava hem de hava-yer görevlerini icra edebilecek esneklikte tasarlanmıştır. Ancak bu uçağın Türkiye açısından değeri yalnızca teknik üstünlükleriyle sınırlı değildir. Daha da önemlisi, Typhoon tedariki; Türkiye'nin Batı ittifakıyla yeniden pozisyon aldığına ve savunma politikalarında pragmatik dengeyi gözettiğine dair güçlü bir jeopolitik mesaj içermektedir.

Eurofighter Typhoon, 4.5 nesil bir uçak olarak F‑16 filosunun yaşlanmaya başladığı bir dönemde hava üstünlüğü görevleri için kuvvetli bir geçici çözüm sunmaktadır. İki motorlu yapısı, süpersonik seyir yeteneği, gelişmiş radar ve elektronik harp sistemleriyle dikkat çeken bu uçak, özellikle Doğu Akdeniz, Ege ve Suriye kuzeyi gibi sıcak cephe hatlarında caydırıcılığı artıracaktır. Ayrıca, Türk Hava Kuvvetleri’nin halihazırda sahip olduğu NATO taktik, komuta ve kontrol sistemleriyle tam uyumlu olması, Eurofighter’ı kısa sürede envantere alınabilir hale getirmektedir. Bu noktada vurgulanması gereken husus, Türkiye’nin bu tedariki yalnızca bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir stratejik yönelim tercihi olarak ortaya koymasıdır.

NATO'nun güneydoğu kanadında güçlü bir Eurofighter filosunun konuşlandırılması, ittifakın hava gücü dengesinde Türkiye’nin rolünü yeniden merkezî hale getirebilir. Ancak bu tedarik, aynı zamanda Türkiye’nin savunma diplomasisinde yeniden çok kutuplu ve çok kanallı bir strateji izlemeye başladığını da gösterir. Uzun yıllar ABD ekseninde yürütülen hava gücü modernizasyonu, F‑35 krizinin ardından yeni ittifak arayışlarına evrilmiş; Eurofighter ise bu bağlamda “krizi fırsata dönüştürme” refleksinin somut karşılığı haline gelmiştir. İngiltere ve İtalya gibi Avrupa’nın önemli güçleriyle savunma alanında kurulan yeni diyalog, Türkiye’nin yalnızca dış politikadaki hareket kabiliyetini değil, savunma sanayisindeki iş birliği ağlarını da çeşitlendirme hedefinin bir uzantısıdır.

Türkiye'nin F‑35 programına katılımı, yalnızca bir uçak tedariki projesi değil; aynı zamanda Batı ile kurduğu askeri-sanayi ortaklığın simgesi, NATO içindeki rolünün teknolojik bir yansıması ve modern savaş........

© Haber7