menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

AK Parti’nin Türk dünyası vizyonu ve kurumsal açılımları

13 0
01.07.2025

Türk Dünyası kavramı, yalnızca coğrafi bir birlikteliği değil, aynı zamanda dil, tarih, kültür ve ortak kader anlayışına dayanan çok katmanlı bir medeniyet tasavvurunu ifade eder. Bu tasavvur, 20. yüzyıl boyunca büyük kırılmalar yaşamış, ancak Türk milletinin hafızasında daima diri kalmıştır. Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan yeni uluslararası konjonktür, Türk devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmasıyla birlikte bu ortaklığın siyasi ve kültürel düzlemde yeniden inşasını mümkün kılmıştır. Ne var ki, bu potansiyel, uzun süre bölgesel istikrarsızlıklar, iç siyasi sorunlar ve kurumsal yetersizlikler nedeniyle sınırlı düzeyde değerlendirilebilmiştir.

2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), dış politikada geleneksel kodlara yaslanan ama geleceğe dönük vizyoner bir anlayış geliştirerek Türk Dünyası ile ilişkileri devlet politikasının öncelikli alanlarından biri hâline getirmiştir. Bu yönelimin ardında yalnızca stratejik gerekçeler değil, aynı zamanda tarihsel sorumluluk ve medeniyet perspektifi de yer almaktadır. AK Parti’nin Türk Dünyası politikası, modern uluslararası ilişkilerin araçlarını kullanmakla birlikte, kökü derinlerde olan bir tarihî şuurun güncel bir yansımasıdır.

Bugün Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında kurulan iş birlikleri, ortak kültürel projeler, eğitim girişimleri ve ekonomik koordinasyon alanlarında atılan adımlar, bu vizyonun sahaya yansımalarını temsil etmektedir. Ancak bu çabaların daha derinlikli, sistematik ve sürdürülebilir hale gelmesi, iç politikada da kurumsal adımlar atılmasını zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda, AK Parti bünyesinde kurulan Türk Dünyası ile İlişkiler Başkanlığı, yalnızca bir iç teşkilat yapılanması olmanın ötesinde, Türkiye’nin Türk Dünyası ile ilişkilerinde yeni bir dönemin habercisi olarak değerlendirilebilir.

AK Parti’nin Türk Dünyası Politikalarının Evrimi (2002–Günümüz)

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelişiyle birlikte Türkiye’nin dış politikasında hissedilir bir yön değişimi yaşanmıştır. Türk Dünyası, bu yeni dış politika vizyonunun merkezî halkalarından biri olarak belirginleşmiş; Türkiye, bu coğrafyada "ağabeylik" değil, ortaklık temelinde yürüyen, eşitlikçi ama liderliğe açık bir pozisyon inşa etmeye başlamıştır.

AK Parti’nin ilk yılları, daha çok kurumsal kapasiteyi geliştirme, bürokratik aygıtı dönüştürme ve dış politikada yeni açılımlara zemin hazırlama süreci olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde Türk Dünyası’yla ilişkiler, daha çok kültürel etkileşim, eğitim iş birlikleri ve ikili diplomatik temaslar üzerinden sürdürülmüştür. TİKA'nın (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) Orta Asya’da yürüttüğü kalkınma projeleri, Yunus Emre Enstitüsü’nün kültürel diplomasi hamleleri ve YTB üzerinden geliştirilen burs programları, sessiz ama derinlikli bir etki alanı oluşturmuştur. Bu dönemin temel karakteri, yüksek sesli söylemlerden ziyade, sahada organik bağlar kurmaya odaklanan bir “derin diplomasi” pratiğidir.

2010’lu yıllarla birlikte Türkiye'nin dış politikada daha iddialı bir çizgiye kaydığı gözlemlenmiştir. Bu dönem, aynı zamanda Türk Konseyi’nin (bugünkü Türk Devletleri Teşkilatı’nın) kurumsallaşma sürecine de denk düşmektedir. AK Parti, bu çok taraflı yapıya tam destek vererek, Türk Dünyası'nın kurumsal çerçevesini inşa etme çabalarına öncülük etmiştir. 2011’de İstanbul’da kurulan Türk Konseyi........

© Haber7