Avukatın Kitabı
“Avukatın Kitabı”
Türk hukuk tarihine az çok âşinâ olanların muhakkak bildikleri Avukat Ali Haydar Özkent (1887-1961), 1940 yılında yayınladığı 838 sayfalık “Avukatın Kitabı” adlı hacimli eseri ile tanınır. Avukatlık mesleğinin ülkemizdeki tarihsel gelişimini Osmanlı’dan başlayarak anlatan Özkent, mesleğin incelikleri ve çeşitli handikapları konusundaki deneyimlerini ve gözlemlerini başarılı bir şekilde aktarır.
Eserin başında mesleğine duyduğu bağlılığı “Böyle bir kitabı ancak mesleğini seven, her türlü şerefi onda bulan bir adam yazabilirdi. Ben bu mesleği sevdim, yükselmesini ideal saydım, kanımla ve kalbimle bağlandım. Bu sevgi olmasaydı, bu kitap yazılamazdı.” şeklindeki sözlerle ortaya koyan Avukat Özkent, medyadaki haber ve yorumlara her gün başka bir skandalla konu olan avukatların yüz kızartıcı hâllerini görseydi herhâlde mezarında ters dönerdi. Zira Rezan Epözdemir ve Mücahit Birinci derken Mehmet Yıldırım, Cem Duman ve Semra Ilık gibi daha nice avukatın isimlerinin çeşitli suçlarla anılması mesleğe olan güveni fazlasıyla zedelemeye başladı.
Özkent’in bundan 85 sene evvel kaleme alarak avukatlık mesleğini enine boyuna irdelediği eserinin sayfaları arasında gezinirken, avukatlığın ülkemizde zaten pek itibarlı bir meslek olarak işe başlamadığını, bugün olumsuz örneklerini gördüğümüz gibi ayakçılık, aracılık, rüşvetçilik, sahtekarlık ve hatta biraz da gangsterlik mesleği olarak hayatımıza girdiğini hayretle görüyoruz.
Dünden bugüne avukatlık
Davacı veya davalıları resmî bir merci huzurunda savunma mesleği olan avukatlığın veya başka bir ifâdeyle dava vekilliğinin ülkemizdeki tarihî seyri bir hayli ilginçtir. Avukatlık, mahiyeti değiştikçe ismi de değişen bir meslektir ülkemizde.
Birisinden vekâlet alıp onu mahkemelerde savunanların ilk ismi muhzir olarak geçer. Tanzimat’tan önce iş yoğunluğundan dolayı mahkemelere gelemeyen kişilerin, kadıların yanında görevli “muhzir” adı verilen kişilere başvurmasıyla bir tür avukatlığın ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Özkent’e göre, Osmanlı’da dava vekilliği işini yapan başka bir meslek grubu da arzuhâlcilerdir. Bunlar, mahkemeye işi düşenlerin ağzından, bilgisi ve görgüsü dâhilinde savunmalarını kaleme alırlar, sözlü savunma işine ise girmezlerdi.
Tanzimat’a kadar gelinen süreçte avukatın bir ismi de, avukatlık mesleği için hiç de hoş olmayan müzevvir ve ayak kavafı tabirleridir. Müzevvir, yalancı; ayak kavafı da ayakçı demektir. Müzevvir ve ayak kavafı denilen kimseler, daha çok Karamanlı ve Niğdeli mahalle bakkallarından oluşuyordu. Çamlıca,........
© Haber Vakti
