Yazdım gitti
Eskiden insanların duymaya hasret kaldığı sözler vardı. Yol, su, elektrik gibi... 30-40 yıl önce köylerde yol, su, elektrik ve telefon imkânları yetersizdi. Bu yüzden seçimlerde adaylar köylüleri "köyünüze yol, su, elektrik getireceğiz" gibi vaatlerle kandırırdı. 1980'li yıllardan sonra Anadolu'nun en ücra köşelerine yollar, barajlar, enerji santralleri, hastaneler ve üniversiteler inşa edilmeye başlandı. Yitik bir medeniyetin mirasçıları olarak yollara, barajlara ve köprülere çok ihtiyacımız vardı. Güya önce toprağa, sonra insana yatırım yapılacaktı.
Doğduğu topraklarda aradığını bulamayan köylüler çaresizce İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlere göç etmeye başladı. Bu sefer de köy-kent ayrımı ortaya çıktı. İnsanlar kendi aralarında elit-varoş, laik-muhafazakâr, sağcı-solcu diye tasnif edilmeye başlandı. Bu hengâmede toprağımızdan koptuğumuzun ve ailevi değerlerimizden git gide uzaklaştığımızın farkına varamadık. Zaman içerisinde sözler anlamını yitirince insanlar farklı arayışlara yöneldi. Mideler doymuştu ama gözler doymamıştı. Çünkü insana yatırım yapılmamıştı.
Toplumun büyük bir kesiminin rakam odaklı yaşadığının farkında mısınız? Artık hiçbir şeyin önemi kalmadı. Adeta her şey rakamlarla ölçülüyor. Kaç para kazanıyorsunuz, kaç tapunuz var, kaç arabanız var, kaç takipçiniz var, kaç ülke gezdiniz, kaç kere tatile gittiniz? Maalesef imkânlar ve çeşitler bollaştıkça insanoğlu özünü unuttu, fıtratını unuttu, geldiği yeri de unuttu. Her şeyi tükettiğimiz gibi kendimizi de tükettik. Şimdi kimse kimseyi beğenmiyor. Özellikle sosyal medyadaki etkileşim saçmalığı ve beğeni sevdası farklı bir boyuta ulaştı.
Atalarımız "hafıza-i........
© Haber Vakti
