menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Trol deyip geçmeyelim!

331 0
26.08.2025

Geçen gün Bülent Deniz yazdı. Ben de bir başka açıdan konuya değinmek istedim. Trol’lük, din, ahlak, hukuk dışı bir durumdur. Yapan için de, yaptıran için de bu böyle. İster buna toplum mühendisliği deyin, ister halkla ilişkiler elbisesi giydirin, ister reklam/tanıtım faaliyeti, ister dezenformasyonla mücadele adı altında yapılan bunların hepsi sonuçta beyin yıkama, beyin kontrolü, psikolojik harp, kehanet, büyücülük, sihir faaliyetidir. Eğitim, Media, Kültürel faaliyetler, misyonerlik, hepsi bunun aracı olarak kullanılabilir. Bu konu çağımızın en büyük faaliyetlerinden biridir ve bu iş soğuk savaştan bu yana aynı ülkenin çocuklarını , dini, mezhebi, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani kanaat farklılıklarını kullanarak, onları birbirine karşı kışkırtarak onların. kanları, gözyaşları, çalınan alın terleri üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyen politik çıkar çevrelerinin bir silahıdır bu konu.

Kişinin kendisini övmesiyle bir başkasının kendini övmesi aynı kapıya çıkar. (Kıyame 2)’de Allah (cc) “kendini kınayan nefse yemin eder”. Hz. Yusuf, iftiraya uğradığında bile “kendi nefsimi aklayacak değilim” der. (Yusuf 53).. Siyasiler, yönetenlere karşı her zaman daha şeffaf ve hesab verebilir durumda olmak zorunda. Şeyh Edeb Alî, Osman gaziye ne diyordu! Hele algılarla oynayanlar tarafında haşa ilah ve Rab konumuna yükseltilme, la Yüs’el konuma yükseltilmeye başlamışlarsa orada iş işten geçmiş demektir. Aslında bu idolleştirme operasyonu, bir mutlaklaştırma, putlaştırma faaliyetidir. Islah edici rolü oynayan bozguncuların mesleğidir. Akıl oyunları ve propaganda ile artırılmış sanal gerçeklik yöntemleri kullanılarak, insanlara dostlarını düşman, düşmanlarını dost olarak gösterebiliyorlar. Farklı propaganda odaklarının yönlendirmesi arasına sıkışıp kalan kalabalıklar, farkında olmadan ya karşıt gibi gösterilen kamplara kaçırılıp orada sıkıştırılıyorlar, ya da kimileri de neye, kime inanacağını bilmedikleri için karar veremez hale getirilip, “Agnostik” hale getirilerek pasifize ediliyorlar. Aslında iki zıt kampı yöneten tek bir merkez de olabilir bu kirli oyunda. Aslında silahla sağ ve sol kahvehaneleri taramak da böyle bir iş, sağdan kaçırıp sola, soldan kaçırılıp sağa sığınanlar bu kitleleri aynı merkezin talimatı ile kontrol edebiliyorlar.

Bunun en çarpıcı örneğini biz Adnan Oktar olayında gördük. Adnan Oktar Siyonist biri idi. Pornocu bir zihniyete sahipti. Kemalist’ti, Askerlerle birlikte çalışıyordu, Bu anlamda ADD ve ÇYDD paralelinde bir düşünceye sahipti. Yani CHP zihniyetine yakın biri idi ama, Türkiye’de Siyonizm’e karşı en radikal bir karşı duruş sergileyen bir partinin içine sızdırıldı. Ellerinde İskenderpaşa’nın Ramuz el Ehadis’i vardı. Bir yandan Darvinizme karşı ve Komunizme karşı bir durum sergiliyorlardı, varoluş değil, yaratılıştan söz ediyorlardı, öte yandan, Kıbrisi Cemaatına yakın bir duruş sergiliyorlardı. Aynı zamanda Risale-i Nur’dan alıntılar yaparken, Komunizme karşıydılar. Sürekli yayınlar yapıyorlar, konferanslar, sergiler düzenliyor ve tüm dünyada örgütleniyorlardı. İslami gazetelerde yazılar yazıyorlar, dergiler çıkartıyorlar, Rd ve Tv yayınları yapıyorlardı. İslam ülkelerindeki Mehdici hareketler ve Mesihi hareketlere karşı dini toplulukların beklenti ve duruşlarını raporluyorlardı. Ve bir de İslam ülkeleri ve Müslüman toplulukların gen haritasını toplarken, bunlar içinde farklı oluşumlar, bunların imkanları ve zaaflarını not ediyorlardı. Bunu yapan tek İslami görünümlü grup da bunlar değildi. Türkiye Suudi Arabistan, İran, Libya, Cezayir, Pakistan, Malezya'dan benzer faaliyetler gösteren guruplar vardı. Bunlar bir yandan bunu yaparken, mesela eş zamanlı TSK içinde Atatürkçülük sergileri açıyorlar, konferanslar veriyorlar, kitaplar yayınlıyorlardı. Bu gün geldikleri yeri görüyorsunuz. Kimse bu konunun arka planını........

© Haber Vakti