Aslında dünyada ne oluyor?
Aslında Laiklik, Sekülerizm, Bizantinizm filan hikaye. Hikaye’nin başında Kilise / Vatikan ile Derebeylerinin kendi içlerinde, kendi aralarında ve kilise ile birbirleri arasında devam eden 30 yıl, 100 yıl savaşlarını bitirmek, sömürü mirasını paylaşmak ve yeni “ulus devlet” ve “uluslararası düzen inşa etmek için 1645’de başlayan Westefelya barış anlaşması var. “Ulus devlet” ve “uluslararası düzen böyle inşa edildi. Bu düzenin inşasında en büyük pay, Endülüs devletinin yıkılmasının ardından batıya göç eden Yahudiler ve onların kahinleri, büyücüleri var. O ezoterik örgütlerin tamamı bunlar tarafından inşa edildi. Haçlı seferleri, bu PreSiyonist’lerin Dar-us selam’a dönüş yolunu açmak için Hristiyanları kışkırtması/kullanması ile başladı. Tapınakçı gelenek böyle doğdu.
Kehanete göre 2. Millenium’da yani Miladi 2. Bin yılın başlangıcında yeni dün ya düzeninin inşası için harekete geçilecekti. Bunun için aslında, hemen 2. Dünya savaşının hemen ardından 1950’de kolları sıvadılar. 1. Dünya savaşı sonrası Faşizm, ardından Komünizm’in inşası, soğuk savaş, Orwel’in 1984’ü de bu kehaneti anlatır. BM, NATO, AET, Bağdat Paktı, FED-LIBOR, RCD, CENTO , Darbeler, terörler VD hepsi bu süreçte, aynı hedefe yönelik olarak örgütlendi. İnsan Hakları, Demokrasi, Çevrecilik, bu karanlık iş ve ilişkilerin üzerine örtülen bir şaldı.
Aslında 1991’de SSCB’nin dağılmasının hemen öncesinde 2000e doğru yeni bir tartışma başladı. “Tarihin sonu” ve “Medeniyetler arası çatışma”.. Yeni dünya düzeninde din, ahlak, hukuk, ekonomi, siyasetin yeri ne olmalı idi?. “Tarihin sonu”na giden yolda kavram ve kurumları ile yeni bir medeniyet inşa edilmesi gerekiyordu. Ama önlerinde “İslam” diye bir tehdit ve tehlike kaldı. Zaten NATO SSCB’nin dağılmasından hemen sonra “Tehlikenin rengi”ni, Kırmızı’dan yeşile çevirmişti!?.
Türkiye’de bu süreçte ne oluyor derseniz “The Cermaat”a yeni bir rol yüklendi. Radikal İslam'a karşı Sopa gösterilecekti. Sopa BÇG ve ADD idi. Aslında ADD’yi de istemiyorlardı, çünkü eski “Ulus devlet” sisteme göre eskimişti. ADD üzerinden radikal İslamcılar tasfiye edilirken, ılımlı
İslamcılar da Ulusalcı Kemalistleri yumuşatacaktı. Yeşil Feministler, yeşil solcular, yeşil sermaye derken Yeşil Kemalistler de türetilecekti. Hepsi oldu. İslam dünyası ve Müslümanlar atomize edildi, ardından nötralize edildi, sonuçta agnostik hale geldiler. Neye, kime inanacaklarını bilmiyorlar.
Biz “Yerelleşme”yi milliyetçilik sandık. Hala “yerli ve milli” diye birileri konuşup duruyor. Onun adı “Lokalizm”di. Yerel coğrafi kodlarla şehir markaları oluşturdular. Festivaller düzenledik yerel ürünler, markalar için. Tam kıvama erince “yerelden evrensele” dediler, bunun adı Glolokalizm’di. Glokalizmin başında eski MOSSAD şefi vardı. Ankara’da bunların bir merkezi vardı, açılışını bizimkiler yapmıştı. Her işi hep “Ya Allah, bismillah” diye yaptığımız için bu işin kordelasını da “Besmele” ile kesmiştik tabi. İcabında bir müftü çağırsalar o da bir dua ederdi ama, yabancı misafirler de olunca, gerek görülmemiş.. Ama tabi ki, her zaman olduğu gibi “her şey Allah için, her şey vatan için”!? Türkiye BOP sürecinde İslam dünyasının rol modeli idi. Osmanlı Milletler topluluğu, batılar için bir sıçrama tahtası olarak kullanıldı. Türk dünyası, Akraba topluluklar vesaire. Ardından Globalizm dediler. “Kurbağa haşlaması” tamamdı. Ve tabi burada “kontrol altına alınan” Din ve devlet adamları belli merkezler tarafından İlah ve Rab konumuna yükseltildi. Onlar “La yüs’el“ hale getirildiler. Yolsuzlukları görmezden gelindi, onlar da bir yandan yasama, yürütme, yargı, media, STK’lar, Cemaat yapılarını, iş dünyasının önde gelen isimleri, akademisyenler, sanat ve spor camiasından birileri arka bahçelerine hapsettiler. Yanlarında VIP ve CIP lar vardı.
Bu süreçte tartışılmayan bir şey kalmadı. Selefi/Vehhabi, Sünni/Sufi, Şii..........
© Haber Vakti
