NEDENLERİN İZİNDE (12)
Bor Bizimse, Neden Kâr Başkasının?
Dünya bor rezervinin s’üne sahip olmak, sadece bir zenginlik değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Ama bu zenginliğin sevincini yaşayan biz miyiz, yoksa bizim toprağımızdan çıkan cevheri işleyip mamule dönüştüren yabancı şirketler mi? Türkiye, bor madeninin sahibi olmakla övünüyor, fakat işlevi sadece kazmak ve taşımak olan bir “ham madde garsonluğu” yapıyor.
Eti Maden… Cumhuriyet’in sanayileşme vizyonunun taşıyıcısı, yerli üretimin gururuydu ta ki 2017’de Varlık Fonu’na devredilene kadar. Bugün, Sayıştay denetiminden muaf, TBMM denetiminden uzak bir yapı içinde... Soruyorum: Kamuya ait stratejik bir kurum neden halkı temsil eden denetimlerden çıkarılır? “Şirket mantığı” adı altında devletin eli neden zayıflatılır?
2840 sayılı yasa açık: “Bor, uranyum ve toryum sadece devlet eliyle aranır ve işletilir.” Fakat bu hüküm, fiiliyatta taşeronluklar, alt şirketler, ortaklıklar aracılığıyla delinmiş durumda. Yasalar şeklen var ama işlevsiz. Çünkü devlet iradesi yok. Bugün Türkiye’nin “bor” stratejisi var mı? Varsa bu strateji kimin için? Kamu yararı mı gözetiliyor, yoksa küresel şirketlerin çıkarları mı? Ham bor madenini yerin altından çıkarmakla övünürken, yüksek teknoloji ürünlerini ithal etmek zorunda kalıyorsak, bu işte ciddi bir yanlışlık var.
Bor sabun değil, stratejidir. Bor cam değil, egemenliktir. Bor maden değil, gelecektir. ABD, Çin ve Rusya sessiz ama kararlı bir bor savaşının içindedirler. Bu ülkeler bor madenini sadece kaynak olarak değil, enerji güvenliği, savunma sistemleri ve teknolojik üstünlük için stratejik kart olarak kullanıyorlar. Biz ise bor madenini sabunlaştırıp “katma değer ürettik” diye seviniyoruz.
“Bor madeni bizimse neden onun kaderini biz belirleyemiyoruz?” Bu........
© Günışığı Gazetesi
