Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluğu üzerine düşündüğümde, aklıma gelen en çarpıcı sorulardan biri, “Değer” sorusudur. Sartre’a göre, değerler insanın yaratımına dayalıdır. Bu düşünce, Nietzsche’nin benzer biçimde ortaya koyduğu “Değerlerin insan tarafından yaratıldığı” görüşüne paralel bir yaklaşımdır. Nietzsche’nin ve Sartre’ın varoluşçuluğu, varlığın önceden belirlenmiş bir anlam veya değer taşımadığını, bunun yerine bireylerin kendi anlamlarını ve değerlerini yaratma özgürlüğüne sahip olduğunu savunur.

Sartre’ın felsefesinde, insan varlığı ilk olarak bir nihilizmle başlar. Yani, hayatın başlangıçta hiçbir anlamı yoktur. İnsan varoluşu, boş bir sayfa gibidir. Ancak, bu karanlık noktadan sonra, bizler hayatımıza anlam ve değer katarız. Sartre, bununla ilgili şu ifadeyi kullanır: “Hayat, bizim ona yüklediğimiz anlam dışında hiçbir anlam taşımayan bir varlıktır.” Bu görüş, insanların kendi anlamlarını ve değerlerini yaratmalarını vurgular. Ancak, bu yaratma süreci tamamen bireyseldir ve dışsal hiçbir güç, bu yaratımı yönlendiremez.

Sartre’a göre, hayatın absürt oluşu, onun anlamını reddetmek değil, tam tersine, ona anlam yükleme sorumluluğunun bize ait olduğunu gösterir. Hayatın amacı yoktur ve yaratıcının varlığı da bu boşluğu doldurmaz. Yaratıcı, insan yaşamının anlamını belirleyen bir varlık olamaz çünkü insanlar kendi anlamlarını kendileri yaratmalıdır. Sartre, Nazi işgali altındaki Fransa’da Fransız Direnişi’ne katılan arkadaşlarının uğradığı zulme tanıklık ederken, bu düşüncelere........

© Günışığı Gazetesi