KUL HAKKI: GÖRÜLMEYEN AMA AFFEDİLMEYEN HESAP
Günümüz toplumunun en büyük çıkmazlarından biri, ne yazık ki "hak" kavramına olan duyarsızlıktır.
Bir başkasının hakkına girmek, onu ezmek, onu görmezden gelmek neredeyse sıradan bir alışkanlık haline gelmiş durumda.
Bugün insan ilişkilerinde en büyük bozulmalardan biri de, bireyin kendi çıkarını her şeyin önüne koymasıdır.
"Bana ne sağladığı önemli", "Kimseye güvenilmez", "Benim işim görülsün de gerisi önemli değil" anlayışı; sadece ahlaki çürümenin değil, kul hakkının da temel nedenidir.
Günümüzde kul hakkı yenirken en sık rastlanan savunma biçimi, bu yanlışın bahanelerle, gerekçelerle, haklıymış gibi gösterilerek meşrulaştırılmasıdır.
İnsanlar haksız kazancı, adaletsizliği, liyakatsizliği, vefasızlığı veya vurdumduymazlığı kendi içlerinde haklı göstermeye çalışarak kul hakkını adeta "görmezden gelinmesi gereken küçük bir detay" gibi algılayabiliyorlar.
İslam ahlakının temel taşı, kul hakkına riayet etmektir.
Üstelik bu öyle bir haktır ki, Allah (c.c.) affedebilir ama kul affetmedikçe affolunmaz.
Oysa İslam’da zulüm, mazur görülmez. Bahanelerle süslenmiş bir hak gaspı da hakikat karşısında çöker.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Zulüm üç çeşittir. Biri Allah affetmez; bu, şirk günahıdır. Biri, Allah dilerse affeder; bu, kişinin kendine zulmüdür. Bir de........
© Günışığı Gazetesi
