DİYARBEKİR VE “AKREP GİBİSİN”!
Çünkü, Diyarbakır bütün önceki adlarının silsilesi itibariyle “Diren(g)en” ve “Yaşayan” özellikleri ile tarihin bütün zamanlarında rüştünü kanıtlamış bir şehir. Bu vurgu sözün en veciz başlığına oturtularak başlanmalı söze…
Diyarbakır’ın tarihi kadimden zeyl surlarının dış cephelerinde simgeler var. Bu simgeler her temas edenin ve yine her bakan, gören gözün dikkatini çekmiştir. Boşuna değil; o ejderhalar, kanatlı atlar, aslan-boğalar, akrepler, yılanlar ve dahi envayi çeşit bitki figür ve simgeleri.
İşte onlar, onlarla birlikte ahir zamanlardan bu yana beraber yaşayanların ve dahi hikâyelerinin özgün şehri de ondan.
Akrep toplamış bu şehrin sakinleri bir vakit; ağusundan-zehrinden şifa damıtılacağını bilerek. Ama yine kendisinin de yaşamı boyunca akrep tarafından en az bir kez sokulduğunu, sokulmayanın da elbet bir gün sokulacağını bekleyerek!
Her evin (ev derken suriçinin eski bazalt taş evleridir kasıt) zêrzemisindeki (jêrzemin-kiler-bodrum) evin yılanı olduğunu bilerek! Yılanın günlük hakkı bir tas sütü bir yerlere koyarak tabii ki! O yılana zarar verenin sancılacağını / sancıldığını bilerek elbette.
Ve o yılanı, o akrebi de sur burcuna-bedenine (şehirliler, surlarına “beden” der) işleyerek / nakşederk.
“Yılanlı, akrepli, sevdalı şehir…” demiş ya........
© Güneydoğu Ekspres
