“Bu film 40'ların kararı, buhranı... Böyle hayatın ortası durumu”
Uzun zamandır ben de kafa karışıklığı içinde bir savulma yaşıyorum. Zamana hükmedemiyor “Eyvah 40’lı zamanların içindeyim'’ paniğindeyim. 40'lı yaşlar, 'her şey için geç ama bir taraftan da erken' hissettiğin zamanlar. İşte bu kafa karışıklığını yaşayan karakterimiz bir sinema perdesinin içinden bana ayna tuttu. Ben bir kadın olarak bile Alper ile empati kurabildim, üstelik Alper gibi adamlar en güzel yaşlarımı da tabir yerindeyse yemişlerken... Tabii, sonradan fark ettim.
‘Savrulan Zaman’ bir adamın özelinde ilişkiler üzerine bir film. Filmin senaristliğini ve yönetmenliğini yapan Selim Evci aynı zamanda filmde Alper olarak karşımıza da çıkıyor. Ve bu karakteri o kadar iyi oynamış ki abartısız, doğal ve olduğu gibi. Soğukkanlı, duygusuz ince bir çizgide oynaması var ki çok sevdim. Zaman, zamanın insana ve ruh haline etkisi, yaralar ve ilişkiler üzerine bir derdi var filmin. Her bir karakterin üzerinden başarıyla anlatıyor bizlere bizi. Vizyona giren filmi; senaristi, yönetmeni aynı zamanda başrol oyuncusu Selim Evci ile konuştum.
‘Savrulan Zaman’ı Antalya Film Festivali’nde izlemiş ve çok sevmiştim. Filminiz nihayet vizyona girdi.
Vizyon işleri artık çok komplike bir hale geldi. İzleme alışkanlıkları eskisi gibi değil dolayısıyla vizyon, işi tamamlamak gibi oldu biraz da nostaljik gibi kaldı. Bu durum çok üzücü aslında. İlk filmimi 2008’de yaptım o zaman da bazı şeyler kötü diyorduk ama daha kötüsü varmış.
‘Savrulan Zaman’ sinemalardan sonra Mubi’de gösterilecek
Eskiden sinemalarda gösterilmek üzere film çekilirdi, festivaller de bunun heyecanı olurdu. Şimdiki hissiyatınız ne?
Zaman değişiyor, adapte olmaktan başka çare yok. Tabii bunun sorunlarını uzun uzun konuşuruz o ayrı ve uzun bir mevzu. Ama şimdi ne var? Platformlar var ve biz sinemacılar için önemli bu platformlar. Ben de filmimi Mubi'ye verdim, orada gösterilecek. Bu iklimde platformların o alanı açması, bir şekilde oradan seyirciye ulaşması çok değerli. Artık zaman değişiyor çünkü. Elbette bir filmi salonda izlemenin lezzeti bambaşka ama artık adapte olmaktan başka bir çare yok. Tabii bunun yanında vizyon dönemi ekipçe katılımlı gösterimler değerli hale gelmeye başladı. İstanbul’da Kadıköy Sineması’nda şimdi AKM Yeşilçam Sineması’nda ve daha bambaşka şehirlerde ekip katılımlı gösterimler devam edecek. Bu anlamda Anadolu’dan da çok talep alıyoruz. Film bir şekilde meraklısına, zaman içinde, orada, burada, platformda hatta korsanda ulaşıyor. Bana bazen soruyorlar filminiz nerede? Korsanda varsa da izleyin diyorum. Film bir şekilde yolunu buluyor, seyircisiyle bir yerde buluşuyor. Bizim yapmamız gereken filmi oraya taşıyıp oradan ayrılmak zaten. Sonra kendi yolculuğunda bırakıyoruz filmleri.
“Hem yazdım hem yönettim hem de oynadım. Akla çok yatkın gelmiyor”
Sinema yolculuğunuzda sizin için nasıl bir yerde duruyor ‘Savrulan Zaman’ ve nasıl bir film oldu?
Özel bir yerde duruyor; Çünkü bu sefer hem yazdım hem yönettim hem de oynadım. Akla çok yatkın gelmiyor. Zordu ama güzeldi. Uzun zaman sonra -araya bambaşka şeyler girmiş- Kadıköy gösterimde izledim filmi ve kendime şunu sordum; Aaa neler düşünmüşüm acaba? Yani oradan uzaklaştığımı fark ettim. Ben ne düşünerek yazdım falan gibi bir duygu doğurdu bende filmim. Demek ki artık mesafe girmiş ve yeni şeyler geliyor. Yeni hikâyeler gelince de bu film yavaş yavaş artık benden ayrılmaya başlamış. Tabii ki çok özel bu film, böyle biraz hayatımın bir evresini anlattığım gibi iddialı bir şey demiyorum ama yine öyle bir dönemde gri dönem dediğim, babamı kaybettiğim, uzun bir ilişkiden çıktığım zamanlar. Kırklı yaşlar öyleymiş, benden de böyle bir film çıktı. Sonra 60'larda tekrar yükselirmiş, tekrar çocuksu neşe geri gelir. Kabullenmek gerekiyor her yaşı, yapacak bir şey yok. Bu film kırkların kararı, buhranı, böyle hayatın ortası durumu. Öyle geçti bende ve bu hikâye ortaya çıktı.
“Nasıl bir terapiye gidersin içindeki şeyi anlatırsın bu da benzer bir şey”
Peki, evet kırklı yaşlarında bir erkeğin sorgulamaları, savrulması ama fikir nasıl şekillendi? O psikolojik derinlikten yola çıkarak bunu nasıl şekillendirdiniz, amaç neydi? Burada bir adamın gözünden hayatı var evet adama ben de yükleniyorum, benim hayatımdaki adamlar da böyleydi diyorum ama…
Erkekler kapatılsın… : ))) Kadınlar olmadan erkekler, erkekler olmadan kadınlar olmuyor.
Burada içimde biriken bir şeylerin taşması gibi bir şey oldu. Böyle birikiyor, birikiyor, birikiyor… Sadece bendeki durum değil, çevremden duyduklarım, arkadaşlarımdan dinlediklerim, başka başka insanların anlattığı hikâyelerin, sosyal medyadan gördüklerimin bir kolajı bu. Zamanın ruhu, insanın kendini tekil var etme iklimi aslında yaşanılanlar. Böyle kendiliğinden aslında çok planlı değil, sezgilerle bir şey ortaya çıkıyor. Bu da öyle bir dönemdi. Biraz da rehabilitasyon gibi oldu. Bunu yazdığın, böyle ortaya çıkarttığın zaman rahatlıyorsun. Nasıl bir terapiye gidersin içindeki şeyi anlatırsın bu da benzer bir şey. Filmini yapmak da böyle bir iyileşme haline getiriyor aslında.
“Gerçek her şeyden daha değerli”
Bu noktada çok matematiksel hesaplamalar yok hikâyenin içinde, doğal akıp gidiyor, zorlamalar yok. Hikâye çok gerçekçi; diyaloglar, davranışlar, karakterler bana çok samimi geldi.
Gerçek her şeyden daha değerli. İyilik- kötülük üzerine bir şeyler var mesela. Böyle iyiymiş gibi yapma ruh hali yerine birinin size kötülüğünüzü açık açık söylemesini tercih ederseniz. Dolayısıyla gerçeklik çizgisini fazla köpürtmeden vermeyi çok önemsiyorum yani benim için de çok değerli bir durum. O yüzden yazarken, oynarken, çekerken onu korumaya özen göstermeye çok önem verdim. Önemsediğiniz zaman herhalde böyle bir şey çıkıyor.
“Hayat onu savuruyor”
Size göre filmin konusu ne? Siz nasıl tanımlarsınız, nasıl ifade edersiniz?
Bir adamın patinajı yani çabalaması… Hayatın belli........
© Gazete Pencere
