Özgürlük Uğruna… “Gitmek Mi Zor, Kalmak Mı Zor?”
Biri ölmeyi, biri kaçmayı, biri de sürgüne gitmeyi göze aldı. Bu onların ‘öz’ seçimleriydi. Kendileri olmak ve özgür kalmak uğruna hem öldüler hem yaşadılar. Ama politikaya teslim olmadılar.
‘Toplum, İktidar ve Özgürlük’ adlı yazıda Jean Paul Sartre’ın tanımı üzerinden ‘özgürlük’ kavramını anlamaya çalıştık. Her ne koşulda olursa olsun, insanın seçim yapma sorumluluğu olduğunu, bu seçim sayesinde de özgürlüğü tehlike altıda olsa bile asla elinden alınamayacağını gördük. Sartre’ın varoluşçu felsefesi bu yüzden bize “insan özgürlüğe mahkûmdur” demişti. Bu mahkûmiyeti bir zorunluluk gibi görünse de aslında sorumluluktur. İnsanın kaçamayacağı bir sorumluluk. Bu seçimi ertelemek bile bir seçimdir.
Tabii başka bir seçim hakkı daha var insanın. O da özgürlüğünü reddetmek ve başkalarının normlarına göre yaşamak. Bu ise Sartre tarafından ‘mauvaise foi’ (kötü niyet) olarak adlandırılır.
Bu hafta da Sartre’ın bakış açısından ‘özgürlük’ kavramını irdelemeye devam edelim, ama bu kez somut örneklerle. ‘Otantik varoluş’larını, başka bir deyişle özgürlüklerini koruma çabasındaki üç önemli insanın tercihlerine bakalım. Sonra Zeki Müren’in sorduğu soruyu soralım ve karar verelim… “Gitmek mi zor, kalmak mı zor?”
SOKRATES’İN ÖLÜMÜ
Çeşitli vesilelerle Sokrates’in ölüm hikâyesini konu etmiştik. Bu kez de ‘özgürlük’ çerçevesinden bakalım onun hikâyesine.
Tarihin hemen her evresinde, hatta günümüzde de olduğu üzere insanlar iftiraya uğrar. Hele de bu iftiralar siyasi erk tarafından atılmışsa çok zordur onun sonuçlarından kurtulmak.
Sokrates’in ölümle sonuçlanan yargılanması da böyle bir iftirayla başladı. Yeteneksiz bir ozan olan Meletos, Sokrates’in gençleri zehirlemekle suçladı. Ona göre Sokrates’in Agora’da gençlerle oturup konuşması tehlikeliydi. Meletos’un iddiası şuydu: Sokrates Atina devletinin tanrılarını tanımıyor, ortaya başka kutsal yaratıklar atıyordu. Bu da Atina gençlerini yoldan çıkartıyordu. Büyük suç!
Ama işin esası öyle değil elbette. Sokrates düşünüyor, düşündüğünü söylüyor ve gençleri de düşünmeye, sorgulamaya yöneltiyordu. Sokrates, kendi deyimiyle ‘at sineği’ gibi davranıyor, insanları fikirleriyle rahatsız edip düşünmeye itiyor, uyuyanları uyandırıyor, düşünmeyenleri düşündürtüyor, sorgulamayanları sorgulamaya sevk ediyordu. Bu durum, politik olarak değil 2.500 sene önce bugün bile kabul edilemez. İnsanların düşünmesi ve sorgulaması onların yönetilmesini neredeyse imkânsız hâle getirir.
Peki, madem durum politik, Meletos gibi beceriksiz bir ozana ne bundan? Tahmin edebileceğiniz gibi Meletos bir kukla, bir piyon, hatta bir trol. İşin arkasında esas olarak Anytos isimli bir politikacı var.
Elbette pek çok ayrıntı var Sokrates’in suçlamasında. Ama işin özü şu… Sokrates insanları düşünmeye, dolayısıyla sorgulamaya iterek hakikati bulmalarına yardımcı oluyor, bu da politikacıların işine gelmiyor. Onlar kendi hakikatlerini yaratıp, halkın da bunlara inanmasını istiyor. Gerçekleri görebilen ve bunlar üzerine düşünebilen bir halkı yönetmek hem çok zor hem de işlerine gelmiyor. Maazallah iktidarlarını kaybedebilirler. Bu nedenle Sokrates’ten derhal kurtulmaları gerekiyor. Bunun üzerine mahkeme kuruluyor ve iftiralar sonucunda Sokrates ölüme mahkûm ediliyor.
Sokrates düşüncelerinin yanlış olduğunu kabul etse kurtulurdu elbette bu idam cezasından. Ama yapmadı.
Buraya kadar her şey çok tanıdık. İktidarın beğenmediği şeyleri yapanlar cezasını çeker. Esas önemli olan bu karar sonrası Sokrates’in tutumu…
Sokrates’in ölümden kurtulmak için önünde iki seçenek vardı. Biri,........
© Gazete Pencere
