menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

KENDİNLE BARIŞIK OLMA!

13 7
21.09.2025

Savaştaki kardeşlerim! Sizi yürekten seviyorum, ben de sizden biriyim ve hep öyleydim. Ve ben sizin en iyi düşmanınızım da. O halde bırakın da size hakikati söyleyeyim!
-Friedrich Nietzsche, Böyle Söyledi Zerdüşt

Gerçeklerini tenzih ederek, bugün size umut tacirliği yapan kişisel gelişimcilerden ve onların büyük yalanlarından bahsetmek istiyorum. Onlar, genellikle felsefe, teoloji, psikoloji, sosyoloji hatta fizik gibi disiplinlerin etrafında dolaşıp aforizma avcılığı yaparlar. Bir felsefeci, bilim insanı, sanatçı kısacası bir düşün insanı bir kavram üzerine yıllarca, belki de ömür boyu derinlemesine düşünür ve bu düşüncelerinin en damıtılmış hâlini bir cümleyle ifade eder. İşte o ifadeye aforizma diyoruz. Başka bir deyişle vecize ya da özdeyiş.

Aforizma bir sonuç cümlesidir. Onu gerçekten anlayabilmek için söyleyenin o cümleye varana kadar geçtiği yollarda yürümek, itirazlarını, kimi zaman düştüğü ikilemleri görebilmek, ortaya koyduğu argümanları anlayabilmek gerekir. Aforizmalar havalıdır. Cümlelerinizin arasına iki tane sıkıştırıverdiğinizde sizi çok bilgili hatta entelektüel gösterir.

Bu çakma kişisel gelişimcilerin disiplinlerin etrafında dolaşıp aforizma avcılığı yapmalarının nedeni de işte bu havadan yararlanmaktır. O damıtılmış sözleri derinlemesine inceleyip, aslında ne anlama geldiğini bilmeden kullanırlar. Onların derdi, uyduruk yaşam formüllerinin bir temeli varmış gibi göstermektir.

“KENDİNİ SEV!”

Tam bir aforizma olmasa da öyleymiş gibi kullanılan cümleler var. “Kendini sev.”, “Kendinle barışık ol.”, “Sen seni sevmezsen, kimse seni sevmez.” gibi, kimi zaman tekerlemeye varan cümleler hiç eksik olmaz kişisel gelişimcilerin ağzından. Kurtuluşlarını, onların verdiği uyduruk yaşam formüllerinde arayanlar da hiç sorgulamadan, “ne demek ki şimdi bu?” diye sormadan alıp kabul ederler. Bu tür cümlelerin ne demek olduğunu söyleyenler de anlamadığı için, o söz hangi koşullarda geçerlidir, kimlerin işine yarar, bir sınırı var mı gibi sorular da cevabı varmış gibi durur ama aslında cevapsızdır.

Örneğin, ‘kendini sevmek’ dediğimiz şeyi Aristoteles, Nikomakhos’a Etik adlı eserinde görürüz. ‘Dostluk’ kavramını enine boyuna tartıştığı bölümlerde, özellikle de 8. ve 9. kitaplarda bahseder ‘kendini sevmek’ten. Ama ‘kendini sev’ diyen bir kişisel gelişimcinin, ne Aristoteles’in ‘dostluk’ kuramından ve buna bağlı erdemli yaşamdan ne de David Ross’un “…insanın ötekine ilgi ve sempati duyacağı durağan öğeleri benin içinde bulma girişimi çökmeye mahkûmdur” diyerek ona yönelttiği eleştiriden bahsettiğin görebiliyoruz.

Ya da “kendinle barışık ol” tavsiyesinde bulunan hangi kişisel gelişimcinin, Carl Gustav Jung’un ‘bireyleşme’ ve ‘gölge benlik’ kavramlarıyla derinlemesine bir ilişki kurduğunu gördünüz? Göremezsiniz… Onlar bu tür cümleleri yüzeysel bir biçimde kullanırlar ve ‘kendini sev’ ya da ‘kendinle barışık ol’ sözlerine “neden?” sorusunu yönelttiğinizde size doyurucu cevap veremezler. Çünkü bu soruya cevap vermek için felsefenin, psikolojinin çevresinde dolanmak yetmez. İçine girmek, oralarda düşünsel arkeolojik araştırmalar yapmış olmak ve eleştirel aklı kullanarak kendi özgün argümanlarını üretmiş olmak gerekir. Sadece kendi yaşam formüllerini olumlayacak aforizmalara sarılmak yerine, karşı fikirleri de değerlendirmeleri gerekmez mi? Örneğin Friedrich Nietzsche’nin Hristiyanlık teolojisinde ve Stoacılıkta karşımıza çıkan ‘Ataraxia’ (içsel huzur, dinginlik) kavramına getirdiği eleştirilere de hâkim olmalarını istemeyelim mi? Nietzsche’nin ‘Ataraxia’ kavramının karşısına koyduğu ‘güç istenci’ (Wille zur Macht) ve........

© Gazete Pencere