Memmed Emin Resulzade – 2
Yazımın bu ikinci bölümünde Memmed Emin Resulzade’nin 1923-1927 yılları arasında İstanbul’da yayımladığı Yeni Kafkasya dergisindeki yazılarını eleştirel bir gözle değerlendireceğim. Resulzade üzerine Türkiye’de çıkan makale ve kitapların hepsi milliyetçi ve antikomünisttir, hiçbiri eleştirel bir gözle bakmamıştır. Sol çevrelerde ise Resulzade ile ilgilenen görebildiğim kadarıyla olmamıştır.
Resulzade’nin 1917 devriminde ve Azerbaycan Cumhuriyetininin kuruluşundaki rolü üzerine ayrı bir yazı gereklidir, burada kısa bir özet verelim. 1917 Şubat Devrimi ardından Kafkasya’da ve bütün Rusya’daki Rus olmayan halkların özerk veya bağımsız cumhuriyetler kurma mücadelesi başladı. Resulzade Bakü’de Kafkasya Müslümanlar Kurultayına ve Moskova’da Bütün Rusya Müslümanlar Kurultayına katıldı. Ekim Devriminden sonra kurulan Bolşevik hükümeti tanımayan Güney Kafkasya’da Gürcü Menşevikleri, Taşnak Ermeni milliyetçileri ve Azerbaycan milliyetçileri önce Seym adında bir parlamento ve Güney Kafkasya Demokratik Federe Cumhuriyetini kurdular. Mayıs 1918’de Seym dağıldı ve üç cumhuriyet bağımsızlığını ilan etti. Resulzade de Azerbaycan Milli Şura (yani parlamento) başkanı seçildi. 1920’de Azerbaycan’ın sovyetizasyonu sırasında Resulzade hapisteydi. Stalin onu hapisten çıkardı ve Bakü’de kalmasının Azerbaycan Bolşevikleri ile arasındaki gerginlik yüzünden iyi olmayacağını söyleyerek Moskova’ya çağırdı. Siyasi görev kabul etmeyen Resulzade, Moskova’da Şarkiyat Enstitüsünde ders verdi. Müsavat partisi ile ilişkisini kesmeyen Resulzade bilimsel araştırma için gittiği Leningrad’dan 1922’de Finlandiya’ya kaçtı, oradan Fransa’ya ve sonra Türkiye’ye geldi. 1923 yılından başlayarak İstanbul’da Yeni Kafkasya dergisini çıkarmaya başladı.
Dergi yayın programını altı madde altında kısaca şöyle belirlemişti: Yeni Kafkasya, “milliyetçi”, “radikal”, “demokrat”, “Türkçüdür”, “Türk davasının Azeri cephesini müdafaaya mükellef Azerbaycan istiklalcilerinin mürevvic-i efkarıdır”, Kafkasyacı ve Azerbaycancıdır, Doğu halklarının milli istiklal hareketlerini destekler ve “bilhassa Rusya emperyalizmine karşı mücadele eder”. Kafkasyacılıktan kasıt, Kafkasya’nın konfederasyon şeklinde birleşmesi taraftarı olmaktır. Burada akla ister istemez şu soru geliyor: Güney Kafkasya’nın Menşevik, Taşnak ve Müsavatçıları Güney Kafkasya Federe Cumhuriyetini yaşatamamışlardı. Bu durumda Resulzade’yi Kafkas dağlarının kuzeyini de kapsadığı anlaşılan bir Kafkasya konfederasyonu konusunda umutlu kılan neydi acaba? Sadece Rusya karşıtı olmak Kafkas halklarını bir konfederasyonda birleştirebilir miydi? Bu konuda dergi sayfalarında Resulzade’nin bir yazısına rastlayamadım. Azerbaycancılıktan kastın ne olduğunu da yine Resulzade’nin yazılarından anlamak mümkün değildir. Azerbaycancılıktan anlaşılan şey normalde Azerbaycan halkının sadece Türklerden oluşmadığını kabul etmektir ancak bu durumda bu ilkenin Türkçülükle nasıl uzlaştırıldığı belli değildir.
Mehmet Emin Resulzade’nin bütün yazılarında şiddetli bir Rus ve Rusya karşıtlığı ve hatta düşmanlığı görülmektedir. Ona göre, “kara Rus emperyalizminin” yani çarlık emperyalizminin “kartal gagası” ile “kızıl Rus emperyalizminin orak çekici” arasında fark yoktur. Sovyet Rusya’nın 1920 tarihli Sevr Antlaşmasını tanımayıp, Türkiye’deki Kemalist harekete ve Türk bağımsızlık savaşına maddi, askeri ve diplomatik destek vermesi de onun fikrini değiştirmemiştir. Derginin 1923 yılındaki birinci sayısının baş makalesinde yazdığına göre, “çarizm zamanındaki eski Kafkasya idaresi ile şimdiki Kafkasya idaresi arasında Kafkasya milletlerinin hakiki hürriyet ve hâkimiyetleri nokta-i nazarından kat’iyyen bir fark kalmamıştır”. Resulzade, çarlığın Azerbaycan’a etkisini yalnızca olumsuz renklerle betimlerken, Azerbaycan üzerindeki İran ve Osmanlı etkisine değinmemektedir. Oysa din ve dil yakınlığı nedeniyle İran ve Osmanlı kültürünün Azerbaycan Türk kültürünü asimile etmekte daha büyük bir etkisi olmuştur. Rusya’nın Bakü, Gence, Revan ve öteki hanlıkları kendine bağlaması, dolaylı olarak (kuzey) Azerbaycan Türklerinin İran ve Farsça etkisinden kurtulmasına yol açmıştır. İran etkisi devam etseydi Azerbaycan’ın Türk aydınları Nizami Gencevi gibi Farsça yazmaya devam edeceklerdi ve bilim ve eğitim dili Farsça olacaktı. Osmanlı etkisi devam etseydi bu kez de yazı dili Osmanlıca olacaktı. Oysa Azerbaycan modern edebiyatının kurucusu sayılan Mirze Feteli Ahundzade’nin dediği gibi, Rusya’nın Kafkasya valisi ve komutanı General Yermolov, o zaman Azerbaycan’da yazı dili olan Farsçayı yasaklayarak onun yerine Azerbaycan Türkçesinin geçirilmesini emretmişti. Böylece Yermolov, istemeden de olsa, Azerbaycan aydınlarının Farsça yerine Türkçe yazmasının ve Azerbaycan ulusunun oluşumunun önünü açmıştı. Çarlık emperyalizminin açtığı okullarda okuyan bizzat Resulzade ve başka Azerbaycan Türkleri, Azerbaycan milliyetçisi veya Türk milliyetçisi olmuşlar ve sonunda Azerbaycan’ın bağımsızlığını onlar ilan etmişlerdir.
Resulzade, yazılarında Ermenileri de çarlığın Kafkasya’daki baş yardımcısı olarak görmekte ve şöyle yazmaktadır: “Çarizmin Kafkasya’da istinad eylediği millet Ermeniler idi. Rus kapitalizminin, Rus kolonizasyonunun yol başçısı Ermeni urefası ve Ermeni muhtekirleri idi.” Resulzade’nin bu ifadeleri Türkiye ve Azerbaycan milliyetçi tarih yazımında çok rastlanan, ancak olgulara aykırı bir ifadedir. Çünkü çarlık rejiminin Kafkasya’da dayandığı güçler, Gürcü veya Ermeni veya başka bir millet değil, hangi milletten olduğuna bakmaksızın, feodal beyzadeler ve mülk sahibi sınıflar olmuştur. Azerbaycan hanlıklarının feodal kalıntıları ve mülk sahipleri, tıpkı Gürcü ve Ermeni beyleri gibi çarlık rejimiyle gayet güzel anlaşmıştır çünkü çarlık rejimi onların imtiyazlarını ve mülklerini kabul etmiştir. Milliyetçiliğin tipik romantik, idealist bakış açısı, toplumsal sınıfları değil, milliyetleri ön plana çıkarmaktadır, ancak bu bakış tarihsel gelişmeleri açıklamaktan uzaktır. Çarlığın Kafkasya’daki baş dayanağı Ermeniler olsaydı, çarlık rejimi Osmanlı’dan aldığı Kars oblastını........
© Gazete Manifesto
