İçimizde kalan son umut kırıntısını nasıl koruyacağız?
Toplu duyguların bu kadar kırılgan olduğu bir çağda, kitle psikolojisinin karanlık yüzü de daha görünür hale geliyor. Sosyal psikoloji, duyguların sadece tesadüfen bulaşmadığını; kimi zaman bilinçli olarak yönlendirildiğini söyler. Toplum mühendisliği dediğimiz şey tam da burada devreye giriyor. Kitleleri korku, belirsizlik ya da umutsuzluk ortak paydasında toplamak, duygusal iklimi şekillendirmenin en eski yöntemidir. Çünkü karamsarlığın hâkim olduğu toplumlar daha kolay yönetilir, daha az soru sorar, daha hızlı dağılır.
Duygusal bulaşmanın bu manipülatif tarafı, özellikle medya ve sosyal mecraların hızlandırıcı etkisiyle bireyleri kendi duygularının bile yabancısı haline getirebiliyor. Aslında yaşadığımız şey, sosyologların “duygusal iklim inşası” dediği; duyguların politik, ekonomik ve kültürel aktörler tarafından yönlendirilebildiği o büyük alan. Bu yüzden umudu korumak, bir duygudan çok, bir direnç biçimidir artık.
“Yaşam bazen en iyi yazarların bile mürekkebini kurutur.”
Derin bir soluk çekmek gibi, ciğerlerine nüfuz eden havanın içinde uyandırdığı o huzurlu hisse hasret kaldığın o ülke.
Duygularımız bulaşıcıdır. O yüzden taşıdığımız kaygı kadar, yaydığımız umudun da sorumlusuyuz.
Duygusal bulaşma, bireylerin çevrelerinden aldıkları duygusal uyarılarla kendi duygusal........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein