Türkiye ve Türk kimliği I – Irk, kavim ve millet
Son zamanlarda Türkiye’de etnik temelli milliyetçi söylemin yükseldiğini görüyoruz. Burada kendilerini azınlık gören etnik milliyetçilerin büyük payı vardır. Bu tartışmalarda bir taraftan Türkiye’deki milli ve üniter devlete karşı her zaman karşı çıkmış geçmişte İtilafçı ve Ahrarcı siyasi damardan gelen bugün kendine liberal – sol diyen (o da ne demekse; DMD.) aydınlatılmışlar kadar, hatta son günlerde onlardan daha fazla, İslâmcı ve ümmetçilerin de sesi çıkmaktadır. Bazı yurt dışı bağlantılı vakıf üniversitelerinde yapılan genetik çalışmalarıyla da bunlara bilimsel destek sağlanmaktadır. Söylenmek istenen özetle şudur: “Türkiye’de aslında hiç Türk yoktur. Kendine Türk diyen herkes aslında zorla Türkleştirilmiş başka etnik grupların soyundan gelmektedir.” Tabii böyle bir argüman üretmek veya bu argüman lehine veya aleyhine tartışabilmek için ırk, kavim ve millet kavramlarının arasındaki farkı bilmek gerekir.
GİRİŞ
Günümüzde kimlik tartışmaları, farklı kavramların sıkça karıştırılmasıyla karmaşık bir hal almıştır. Özellikle “ırk”, “kavim” ve “millet” gibi terimler, gündelik kullanımda birbirinin yerine geçmekte veya birbirine karıştırılmaktadır. Oysa bu kavramlar, hem tarihsel hem de sosyolojik açıdan farklı anlamlar taşır ve kimlik tartışmalarının sağlıklı yürütülebilmesi için bu ayrımların net olarak anlaşılması gerekir.
Bugünkü yazıyla üç yazılık bir dizinin ilkini sunuyorum. Bu yazı dizisinin ilk bölümünde, ırk, kavim ve millet kavramlarını tarihsel, sosyolojik ve antropolojik perspektiflerle açıklamayı amaçlıyorum. Bu sayede okuyucuların günümüzün yoğun kimlik tartışmalarında daha sağlam ve bilimsel temelli bir anlayış geliştirmelerine katkı sağlamayı hedefliyorum. Ayrıca, bu kavramsal çerçevenin Türkiye özelinde kimlik oluşumuna dair yapılacak analizlerin temelini oluşturacağını vurgulamak istiyorum.
IRK KAVRAMI
Irk kavramı, insanları genetik ve biyolojik özelliklerine göre gruplandırma çabasıdır. Tarih boyunca çeşitli bilim insanları, toplumları fiziksel özellikler, cilt rengi, saç tipi, yüz yapısı gibi biyolojik kriterlere dayanarak sınıflandırmaya çalışmışlardır. Bu sınıflandırmalar genellikle belirli coğrafi bölgelerde yaşayan insanların ortak fiziksel özelliklerini temel alır.
Ancak modern bilim, insan genetik çeşitliliğinin süreklilik gösterdiğini ve toplumlar arasında net biyolojik sınırların olmadığını ortaya koymuştur. İnsanlar arasında genetik farklılıklar bireyler arasında bile büyük çeşitlilik gösterirken, farklı coğrafyalardaki nüfuslar arasında kesin çizgilerle ayrılan “ırklar” tanımlamak bilimsel olarak mümkün değildir.
20. yüzyılda ırk kavramı, kimi zaman ırkçı ideolojiler tarafından kötüye kullanılmış, bu nedenle günümüzde antropoloji, genetik ve sosyal bilimlerde ırk kavramının kullanımı eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilir. Irkın, biyolojik bir gerçeklikten çok, tarihsel, sosyal ve politik süreçlerle şekillenen bir inşa olduğu görüşü yaygındır.
Bununla birlikte, tarih boyunca Avrupa, Afrika ve Asya’da farklı fiziksel ve genetik özelliklere sahip gruplar olmuş, örneğin Avrupalılar, Afrikalılar ve Asyalılar gibi kabaca ayrımlar yapılmıştır. Ancak bu ayrımlar modern genetik araştırmalar ışığında biyolojik kesinlikten çok, toplumsal ve kültürel temelli bir sınıflandırma olarak görülmektedir.
Herkesin anlayacağı basit bir dille ifade etmek gerekirse, aslında, ırklar genetik mirasın etkisiyle ortaya çıkarlar. Tarih öncesi çağlarda belli bir kapalı coğrafyada uzun süre bir........
© Gazete Damga
