menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

PİSAGOR’DAN EINSTEIN’A!

10 1
yesterday

Kötü gidişat’ın faturası ilk bu iki taraftan birine kesilir.

Eskiden antrenörler vardı ve kimse de fazla kulak asmazdı onlara. Futbol oyun olmaktan çıkıp doğru du¨ru¨st teknokratlara ihtiyaç duyulmaya başlandığında, antrenörler sessizce göçu¨p gittiler. Sonrasında ise teknik direktörler geldiler du¨nyaya. Görevleri oyuncunun doğaçlama yetkisini elinden alıp ve özgu¨rlu¨klerini sınırlayarak, disiplinli birer atlet olmak zorunda olan oyuncular yaratmak…

Teknik adamlar, futbolun bir bilim, sahanın da bir laboratuvar olduğunu du¨şu¨nu¨rler. Yöneticiler ve taraftarlar İse ondan Einstein kadar zeki ve Freud kadar ince olmasını İstemekle kalmazlar, aynı zamanda Lourdes Meryem'i gibi mucizeler yaratmasını ve Gandi gibi sabırlı olmasını da beklerler.

Teknik direktörün en büyük derdinin verimlilik olduğunu varsayarsak buna ulaşabilmesinin yolu kişisel hassasiyetine göre değişir:

- En kısa zamanda sonuç alaya yönelik, etik veya estetik kaygı taşımaksızın pragmatik bir arayış.

-Maç sonucunun, takım sinerjisinin gelişip büyümesinin bir sonucu olduğu inancı.

Futbolun oynanış şekli ve etik boyutunu ele alan bu felsefi çakışmaya, biri 1986 Dünya Şampiyonu Carlos Bilardo, diğeri ise ondan sekiz sene öncesinde şampiyonluk elde eden Cesar Luis Menotti olmak üzere iki Arjantinli teknik direktör arasındaki rekabet de dahil olmuştur: Futbolun nihai gayesi sadece kazanmak mıdır yoksa zaferi kolektif bir eser hüviyetinde inşa edilmesi midir?

Taktiklerin evrim süreci doğal olarak oyuncu koordinasyonunu iyileştiren takım organizasyonları ve daha “parametreli” oyun dizilimleriyle gerçekleşiyor. Teknik direktörün, o takımı ondan önce........

© Fotospor