Kadınlık, Sessizlik ve Çatlaklar: September Says (2024)
Bir çocuğun aileden ayrılarak bireyleşmesi ve hayata katılması nasıl mümkün olur? Elbette aile bireylerinin elinde bu sürece dair bir kullanım kılavuzu yoktur. Yetişkinler — anne, baba ya da yaşça büyük kardeşler — bu süreci kendi deneyim ve birikimlerine dayanarak sezgisel biçimde yönlendirmeye çalışırlar. Ancak neredeyse ikiz sayılabilecek bir kardeşle kurulan simbiyotik bir yaşamı kim kontrol edebilir?
Ariane Labed’in ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi olan ve Daisy Johnson’ın Sisters adlı romanından uyarlanan September Says (2024), Yunan Tuhaf Dalgası akımının izlerini fazlasıyla barındırıyor. Yönetmenin eşi Yorgos Lanthimos’un bu akımda çektiği yapımlarla film arasındaki benzerlikler dikkat çekici. Duyarsız ve yapay bir aile atmosferi, tuhaf ritüeller, klostrofobik bir anlatım ve minimalist oyunculuk biçimiyle, September Says, Lanthimos’un sinema dilini aratmayacak ölçüde seyirciyi “Biraz önce ne izledim ben?” şaşkınlığına sürükleyen bir yapıya sahip. Ayrıca, Dogtooth(2009) filminde olduğu gibi, otoriteye maruz kalan bireylerin sergilediği absürt davranışları anlamlandırma çabası açısından da iki yapım arasında güçlü tematik paralellikler kurmak mümkün.
Film, yaşları birbirine yakın iki kız kardeş arasındaki çatışmalı ilişkiye odaklanır. September ve July, yalnız bir anneyle birlikte yaşayan iki kardeştir. Anlatı boyunca anne Sheela’nın, kendi içsel dinamiklerine fazlaca kapılarak kızlarının anormal ilişkisini göz ardı ettiği görülür. Sheela, kızlarının ihtiyaç duyduğu anlarda yanlarında değildir ve bu yokluk, kızlar arasındaki bağımlı, hatta yer yer telepatik ilişkiyi daha da derinleştirir.
September; güçlü, zeki, söz sahibi, yer yer insanlara karşı şüpheci ve dışa dönük bir figür olarak karşımıza çıkarken July daha çok içe dönük, utangaç, kolayca kandırılan ve insanlara güvenen bir karakter yapısı sergiler. Özellikle Mia Tharia, July karakterini canlandırırken oldukça minimal bir mimik kullanımıyla yalnızca içine kapanık bir kişiyi değil, adeta var olmak istemeyen birini oynuyor gibi. İzleyici, zaman zaman July’ın fiziksel varlığının bile neredeyse silinmiş olduğunu düşünebilir. Filmin ortasında fiziksel olarak artık var olmayan ancak July’ın iç dünyasında tüm ağırlığıyla hissedilen, olayları yönlendiren ve kurallar koyan September, anlatının gidişatına yön verir. İlk oyunculuk deneyimini September Says ile yaşayan Pascale Kann ise etkileyici performansıyla dikkat çekerek gelecek vadeden bir oyuncu profili çizmekte. Ancak Labed’in anlatısının doğası gereği, absürt biçimde tekdüze kurgulanan karakterlerin, oyuncuların performanslarını geliştirmeleri için yeterli alan sunmadığı düşünülebilir.
September’ın, July’ın tüm ihtiyaçlarını karşılaması; onun sınır koymakta zorlandığı durumlarda okul arkadaşlarına karşı sınır çizmesi; her zor anında onu bir tehditten ya da tehlikeden........
© Film Hafızası
