menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Magarsus (2023-) ve Postkolonyal Bir Okuma

9 0
19.06.2025

Yönetmenliğini Yunus Ozan Korkut’un üstlendiği Magarsus (2023-), yalnızca bir narenciye imparatorluğunun iç çatışmalarını değil, aynı zamanda Akdeniz’in kıyısında bir coğrafyada kimlik, aidiyet ve iktidar üzerine katmanlı bir hikâye anlatır. Yüzeyde bir aile draması gibi görünen bu anlatı, postkolonyal teorinin merceği altına alındığında, taşranın sosyal, ekonomik ve kültürel yapısına dair derin bir çözümleme imkânı sunar. Postkolonyal teori, sömürge sonrası toplumlarda iktidar ilişkilerini, kimlik inşasını ve direniş stratejilerini anlamak için önemli bir araçtır. Bu bağlamda Magarsus, Doğu-Batı arasında sıkışmış ve her ikisi için de öteki olan Türkiye’de postkolonyal dinamiklerin izlerini okuyabileceğimiz alegorik bir anlatıya sahiptir.

Postkolonyal teori, sömürge döneminden kalan iktidar yapılarının yeni biçimler altında nasıl sürdüğünü inceler.[1] Bir başka deyişle, sömürgeciliğin sadece fiziksel işgalle sınırlı kalmadığını; bilgi üretimi, kimlik inşası, mekân algısı ve kültürel hiyerarşiler aracılığıyla devam ettiğini öne sürer. Bu kuram, gelişmekte olan toplumlarda sıklıkla görülen kimlik karmaşası, kültürel erozyon ve ekonomik bağımlılık gibi kalıcı sorunlara odaklanırken, bastırılan kültürlerin, dillerin ve bilgi biçimlerinin değerini vurgular. Edward Said’in oryantalizm[2], Homi Bhabha’nın melezlik[3] ve Gayatri Spivak’ın madunun sesi [4] çalışmalarıyla şekillenen bu yaklaşım, çoksesliliği savunur, marjinalleştirilmiş anlatıları merkeze alır ve sömürge sonrası dünyadaki iktidar, direniş ve temsil dinamiklerini analiz eder.

Magarsus, Adana’nın sahil kasabalarından birinde narenciye ticareti yapan Kurak ailesinin iç çatışmalarını ve kasabanın geçirdiği büyük dönüşümü konu alır. Ailenin başındaki Halil Kurak’ın (Ercan Kesal) ölümüyle eş zamanlı olarak, hem kardeşler arası gerilimler hem de dışarıdan gelen güçlü yatırımcıların baskısıyla dengeler altüst olur. Kasaba, bir yandan maden sahası projesiyle tehdit edilirken diğer yandan yerel halkın geçim derdi, göçmen işçiler, uyuşturucu ticareti ve yozlaşmış siyaset gibi sorunlarla kuşatılır. Halil’in çocukları Tansu, Turgut ve yeğeni Beton; kendi yollarını çizmeye çalışırken, geleceğin belirsizliğiyle yüzleşen sıkışmış karakterler olarak karşımıza çıkar.

Magarsus’ta narenciye ticareti etrafında şekillenen ekonomik düzen, küresel kapitalizmle eklemlenmiş bir bağımlılık ilişkisini temsil eder. Kasabanın ekonomisi, dışarıdan gelen aktörlerin müdahalelerine açıktır ve bu durum, sömürge sonrası toplumlarda görülen “merkez-çevre” ilişkisini hatırlatır. Merkez, çevrenin (Magarsus halkı) kaynaklarını kontrol eder ve sömürür. Bu dinamik, postkolonyal eleştirinin öne çıkardığı “ekonomik sömürünün sürekliliği” temasıyla örtüşür.

Dizideki antagonist figürlerden biri olan Batılı yatırımcıların maden sahası kurma girişimleri, sadece ekonomik bir kalkınma meselesi olarak sunulmaz; bununla birlikte yerel halkın yaşam alanları, çevresel dengeler ve kültürel varoluşları tehdit altına girer. Postkolonyal düzenin modern dünyadaki tezahürlerinden biri olan bu durum, Batı’nın yumuşak gücüyle süreklilik kazanan bir sömürgeciliğin ifadesi olur. Magarsus‘ta da yerel karakterlerin Batılı yatırımcılara karşı kimi zaman sessizce kimi zaman aleni bir şekilde örgütlenmesi veya geleneksel dayanışma ağlarını canlandırması bu direnişin izlerini taşır.

Diğer........

© Film Hafızası