menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çürüyen Düzenin Aynası: New Order (2020)

16 0
26.06.2025

Neoliberalizm, 1970’lerdeki ekonomik krizlerin ardından güç kazanan, devleti küçültüp ekonomiyi serbest piyasaya bırakan bir düşünce biçimidir. 1980’lerde Margaret Thatcher ve Ronald Reagan gibi liderlerle yaygınlaşmıştır. Bu anlayışa göre devlet, sağlık ve eğitim gibi alanlardan çekilmeli; özel sektörün rolü artırılmalıdır. Neoliberalizm; ekonomiye devlet müdahalesini sınırlamayı, özelleştirmeyi, kuralsızlaştırmayı (deregülasyon) ve serbest ticareti savunur. Kamu harcamaları kısılır, devletin mal ve hizmetleri özelleştirilir. Başlangıçta ekonomik büyümeyi hedeflese de zamanla gelir eşitsizliğini artırmış, sosyal devleti ve toplumsal dayanışmayı zayıflatmıştır.

IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlar aracılığıyla özellikle Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Asya ülkelerine yayılmış, 1980 darbesi sonrasında Özal hükûmetleri aracılığıyla Türkiye’de de uygulanmaya başlamıştır. Neoliberalizm, bireyselliği ve bireysel başarıyı yüceltirken, kamusal hizmetlerin piyasalaştırılmasına ve sosyal eşitsizliklerin derinleşmesine zemin hazırlamış; bu yönüyle hem ekonomik büyümeyi hem de toplumsal adaleti etkileyen yapısal bir dönüşüm yaratmıştır. Bugün sadece Türkiye’nin değil tüm Dünya’nın içinde bulunduğu hâlin nedeni de bu neoliberal politikalardır.

Bu politikaların sonuçları küresel ve yerel verilerle açıkça görülmektedir: Credit Suisse’in 2023 Küresel Servet Raporu’na göre dünya nüfusunun en zengin %1’i toplam küresel servetin yaklaşık E’ine sahipken, en yoksul P’si yalnızca %1’ini elinde bulunduruyor. Türkiye’de ise TÜİK 2023 verilerine göre, en yüksek gelir grubundaki ’lik kesim, toplam gelirin yaklaşık H,4’ünü alırken, en düşük ’lik kesim sadece %6’lık bir paya sahip. Dünya Eşitsizlik Laboratuvarı raporları da Türkiye’de en zengin %1’in ülke servetinin yaklaşık üçte birine sahip olduğunu göstermektedir.

Michel Franco’nun New Order (2020) filmi, şok edici biçimi ve rahatsız edici içeriğiyle hem politik hem sinemasal olarak büyük tartışma yaratmış, neoliberalizmin sırları dökülmüş aynasından bize gösterdiği, bu düzenin anlatısıdır. Meksika’daki derin sınıfsal uçurumu belgesele yakın bir gerçeklikle perdeye taşırken, kısa sürede sınıf çatışmasının, yozlaşmış devlet yapısının ve şiddetin normalleşmesinin felaket tablosunu gözler önüne serer. Bu düzende her şey çürümüştür, bireyselliğin aşırı derecede körüklendiği bu yapıda her kurum ve birey bu çürümeden payını fazlasıyla almıştır.

Film, varlıklı bir ailenin evindeki lüks düğün hazırlıklarıyla başlar; her şey steril ve yapay bir huzur içindedir. Ancak alt sınıftan gelen evin eski bir çalışanının hasta karısı için yardım istemesiyle bu huzur bozulur. Bu........

© Film Hafızası