Dünya Sinemasında İstanbul’a Bakmak
Asya ve Avrupa’nın köprüsü olan İstanbul’un cazibesinden etkilenen dünya sineması, bu kente sinematografik açıdan hak ettiği değeri vermeye çalışmıştır. Filmlerle birlikte gerek gerçek gerek kurgusal mekânlarla ideal, hayalî bir İstanbul temsili yaratılmaktadır. Geçmişteki ilk örneklerinde barbar Türklerin yurdu olarak kötücül ve karanlık gösterilen İstanbul, çoğu zaman Avrupai bir izlenim taşırken özellikle 2010’lar sonrası yeniden Orta Doğu şehri olarak çoğu filme ev sahipliği yapmıştır. Küreselleşme ve siyasi değişimler, ülkenin içinde bulunduğu dönem gereği batılı bakışı yeniden İstanbul’a yöneltmiştir. Bu sebeple bu tarihî kent dünya sinemasında adeta bir doğu perspektifiyle sergilenmektedir. İstanbul artık eğlence, kültür sanat mekânından çok, tekinsizliğin yeni adresi olarak temsil krizi yaşamaktadır. Ancak İstanbul’un dünya sinemasındaki bu temsili ülkelerin siyasi ilişkilerine göre yeniden şekillenmektedir.
Sinemanın popüler bir eğlence hâline geldiği 1950’lerden 1990’ların ortalarına kadarki süreçte İstanbul her zaman önemli bir yer olmuştur. Bu süre zarfında, şehre bakış açıları ve algılama biçimleri değişmiş, İstanbul filmlerde her zaman bir referans noktası olarak varlığını sürdürmüştür. [1] Türkiye’de sinemanın başlangıcından itibaren İstanbul, sinemaya bir arayüz olarak hizmet etmiştir. İstanbul’un mekân olarak kullanıldığı filmlerde, köy yaşamı dışındaki hikâyelerin neredeyse tamamı İstanbul’da geçmektedir. Film ve kent tarihleri öylesine iç içe geçmiştir ki sinemanın kent olmadan gelişebileceğini düşünmek artık neredeyse olanaksızdır. Hem Türk Sineması’nda hem de dünya sinemasında İstanbul; tarihî kimliği, coğrafi özellikleri ve toplumsal yaşamıyla birlikte egzotik bir bakış sunmaktadır. Türk Sineması, sokağı, hayatı film seti olarak kullanırken, İstanbul’u ev sahibi olarak yansıtmış, şehrin toplumsal yaşamı ve kentleşme sürecini aynı zamanda Türkiye’nin modernleşmesinin bir göstergesi olarak ele almıştır. [2] Batılı sinema anlayışında İstanbul’u ilk gördüğümüz filmler John W. Brunius yönetmenliğindeki Charles XII (1925) ve Andrew Marton’un Beyazlı Casus olarak da bilinen The Secret of Stamboul (1936) filmleridir. Roman uyarlaması olan bu yapım Britanyalı bir ajanın öngörülen tehlikeli bir devrimi engellemek için verdiği mücadeleyi konu almaktadır. Böylelikle İstanbul uluslararası arenada ilk kez bir filmde gösterilmiştir. Dünya sinemasında İstanbul temsilinin birçok örneği olmakla birlikte bu listede herkesçe bilinen popüler filmlere yer verilmiştir.
From Russia with Love (Yön. Terence Young, 1963)
İngiliz Gizli Servisi, 007’ye, Rusların elinde bulunan Lektor şifreleme makinesini ele geçirme görevini verir ve İstanbul’a gönderir. Ancak, 007 gerçekte ezeli düşmanı olan SPECTRE’nin tuzaklarıyla karşı karşıyadır. SPECTRE’nin önemli ismi Ernst Stavro Blofeld hazırlanan bu planın arkasındaki isimdir. Blofeld’in hedefi, sadece Ruslar ve İngilizleri birbirine düşürmek değil Lektor’u Ruslara satıp kâr elde etmek ve Bond’un sonunu getirerek Dr. No’nun intikamını almaktır. From Russia with Love, James Bond filmleri arasında en popüler yapımlardan biri olarak anılırken İstanbul’da geçen ilk Bond filmi olarak da ayrı bir öneme sahiptir. Zira İstanbul, The World is Not Enough (1999) ve Skyfall (2012) filmlerine yeniden ev sahipliği yapmıştır. [3] İstanbul, mizansen olarak değil, aynı zamanda kültürel karşılaşmanın merkezi olarak da konumlandırılır. James Bond’un karşısında tasarlanan diğer karakterler Türkiye’nin coğrafi konumunu temsil etmektedir. Öte yandan, From Russia with Love İstanbul’u çoğunlukla mistik bir anlatıyla ele alır. Dar sokaklar, dehlizler, tüneller ve gizemli mekânlarla tekinsiz bir anlatım sunar ki bu durum Türk Sineması’nın ve İstanbul’un görünürlüğü adına hiç şaşırtıcı değildir. İstanbul bu ve benzeri yaklaşımlara neredeyse tüm Batı filmlerinde maruz kalmaktadır.
Vampyros Lesbos (Yön. Jesus Franco, 1971)
Türkiye’de çekilen Vampyros Lesbos konusu gereği oldukça cesur bir tür filmi olarak dikkat çekmektedir. Seyirci henüz ilk sahnede İstanbul silüetiyle karşılaşır. Büyükada‘nın sakinliği, tarihî yapıları filme mekân anlatısı olarak da otantik bir izlenim katmaktadır. Film, Türkiye’de çekilmiş erotik-gerilim yapımlardan biri olarak öne çıkar. Vampyros Lesbos, Bram Stoker’ın Drakula’nın Konuğu adlı kısa öyküsünden ilham alsa da net bir şekilde korku ve erotik........
© Film Hafızası
