Faiz, Riba, Alım Gücü, Zaman Tercihi, Karşılıksız Fazlalık, Vesaire: Riba ile Faiz Aynı Şey midir?
Günümüz dünyasında dini hassasiyeti yüksek olan, dininin emir ve yasaklarını ciddiye alan Müslümanlar için en kafa karıştırıcı, en saç-baş yolduran meselelerin başında hiç kuşkusuz faiz-riba meselesi gelmektedir.
İktisadi hayatın kendini dayatan şartları, hayata tutunma ve refah seviyesini yükseltme çabaları hemen hepimiz için, bugün olmazsa yarın, borçlanmayı zorunlu kılmaktadır. İhtiyaç hâsıl olduğunda birilerinden borçlanabilir miyiz? Başka imkânımız yoksa şayet, bankadan borçlansak olur mu? Banka olsun başkası olsun, kimse kimseye bedava para verir mi? Borcun kâğıt üzerindeki nominal değerinin üzerinde vereceğimiz her kuruş bir “fazlalık” olabilir mi? Her fazlalık riba mıdır? Daha önemli olarak da, “riba” ile “faiz” aynı şey midir? Değilse, birini diğerinden ayıran şey nedir? Hangisi yasak hangisi değildir? Ne zaman riba yasağını çiğnemiş oluruz? Bütün bunların enflasyon ve paranın satın alma gücüyle ilişkisi nedir? Bu yazıda kısaca bu sorulara cevap aranmaktadır.
En başta şunu açıklıkla vurgulayalım. “Medeniyet perspektifi olmayan âlimin fetvasına güvenilmez” fehvasınca, rahatlıkla denebilir ki, iktisat bilmeyen, modern iktisat birikiminden haberdar olmayan bir fakihin iktisadi konularda vereceği fetvaya güvenilmez. Başka bir deyişle iktisat bilmeyen fıkıhçının faiz-riba konusunda keseceği ahkâmın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Riba-faiz meselesinin anlaşılması ve çözüme kavuşturulmasıyla ilgili başlıca zorluklar
Riba-faiz meselesini anlama, kavrama, anlamlı bir çerçeveye oturtma ve günümüz Müslümanlarının borç-alacak ilişkileri bağlamında yaşadıkları sıkıntılara çözüm getirme konusunda birkaç zorluktan söz edilebilir.
Bunlardan birincisi, ribanın ve faizin tam olarak tanımlarının ne olduğuyla ilişkilidir. Kur’an’ın yasakladığı ve Türkçeye “faiz” olarak çevrilen “riba” ile modern iktisatta “interest” karşılığı olarak kullanılan “faiz” aynı şey midir? Başka bir deyişle, zamanında ödenmeyen bir borcun vadesini uzatma karşılığında istenen “kat kat fazlalık” ile “sermayenin getiri oranı” ya da “sermayenin çıktıdan aldığı pay” aynı şey olabilir mi? Mevduat faizi, kredi faizi, politika faizi, gecikme faizi, erteleme faizi, LIBOR, interbank vs. envai çeşit faiz türlerinden hangisiyle riba aynı kategoriye konabilir? Kısaca riba-faiz meselesini anlama ve açıklama konusunda ilk zorluk, dini kaynaklardaki riba kavramı ile zengin modern bankacılık-finans terminolojisindeki faizin birbiriyle ne kadar örtüştüğü, aynı şey olup olmadığı meselesinden kaynaklanmaktadır.
İkincisi, riba yasağıyla ilgili ayetlerin Kur’an’ın en son inen ayetleri arasında olup olmaması, dolayısıyla Hz. Ömer’e dayandırılan bir rivayete göre uygulamada yeterince zengin bir tecrübe birikiminin oluşmadan Hz. Peygamberin (as) bu dünyadan göçmüş olduğu iddiasının doğruluğuyla, bu rivayetin tarihsel gerçeklerle uyumlu olup olmadığıyla ilgilidir.
Üçüncü zorluk, neyin riba olup neyin olmadığıyla ilgili rivayetlerin yer yer birbiriyle tutarsız olması, ya da birbirini naksetmesiyle ilgilidir. Kur’an ayetleriyle haram kılınan riba ile hadislerde dile getirilen riba türleri birbirinden ayrışmaktadır. Hadis külliyatında ribanın kapsamının sonradan genişletilmiş olması, bu konuyla ilgili hadisler arasında yer yer çelişkiler ve tutarsızlıkların bulunması meseleyi daha karmaşık hale getirmektedir.
Dördüncüsü, riba yasağıyla ilgili en sık referans gösterilen hadislerden biri olan meşhur “altı mal hadisi”nin, şerh edilmeden, yorumlanmadan, sadece lafzi olarak alındığında anlamsız olmasıdır. Buna göre “buğday buğdayla, arpa arpayla, altın altınla, gümüş gümüşle, hurma hurmayla, tuz da tuzla misli misline ve peşin olarak mübadele edilmelidir, başka türlüsü riba olur” denmektedir. İyi de aynı malı, aynı miktarda ve peşin olarak başkasıyla mübadele etmenin ne mantığı olabilir? Mübadele aşkına mübadele, değiş-tokuş yapmış olmak için değiş-tokuşun kime ne faydası olabilir? Buğday, arpa, altın, gümüş, hurma veya tuz, aynısı bende de varsa, aynı miktarda ve peşin olarak neden elimdeki malı başkasının elindeki aynısıyla değişmem gerektiği konusunda ikna edici bir argüman olabilir mi? Şayet arada bir kalite farkı varsa, o zaman elindeki kaliteli malı verip aynı cins ve aynı miktarda kalitesiz malı hangi aklı başında insan kabul etmek ister ki? O halde, alıcıya da satıcıya da, hiç kimseye bir faydası olmayan alış-veriş, -dışardan bir zorlama olmadan- gönüllü olarak gerçekleşebilir mi? Normal şartlarda zaten gerçekleşmesi muhal olan bir alış-verişi yasaklamanın ne mantığı, nasıl bir gerekçesi olabilir?
Nihayet faiz-riba meselesini hal yoluna koymada beşinci bir zorluk da, bu konularda akıl yürütülür ve fetva verilirken modern finans sistemine, enflasyona, alım-gücüne, modern bankacılık uygulamalarına ve finansal araçlara yeterince referans verilmemesi, daha kötüsü, bu konularda hararetli bir dille ahkâm kesenlerin çoğunun bunlardan haberdar bile olmamasıdır.
Riba-faiz Meselesini Yeniden Düşünürken Tavsiyeye Değer Kaynaklar
Bu satırların yazarı riba-faiz tartışması bağlamında bir yerlerde bir kayıp halka olduğu, bu konuda fetva verme ya da görüş bildirme heveslilerinin aynı dili konuşmadığı, bu meselenin yeni baştan düşünülmesi gereken bir mesele olduğunu, ta 1980’li yılların başında, daha ODTÜ’de iktisat lisans eğitimine yeni başladığı sıralarda kavramaya başlamıştı (1982). Kur’an “riba alış-veriş gibi değildir; riba haram alış-veriş helaldir,” “ribadan doğan kat kat alacağınızdan vazgeçin” derken, “ribada ısrar edenlerin Allah ve resulü ile savaşa........
© Fikir Coğrafyası
