Ortadoğu'da Atom Savaşı mı?
“Üçüncü Dünya Savaşı'nın hangi silahlarla yapılacağını bilmiyorum; ama Dördüncüsü sopa ve taşlarla yapılacak.”
Albert Einstein
“Şimdi ben ölüm oldum, dünyaların yok edicisi.”
Robert Oppenheimer (Bhagavad Gita’dan, ilk bomba testi sonrası)
Giderek şiddetlenen ve İsrail'in 13 Haziran 2025'te İran'a karşı başlattığı “Yükselen Aslan” harekatı ve saldırısı ile başlayan savaş akla şu olasılığı getiriyor: Her iki tarafın da elinde nükleer teknoloji var ve bunu atom silahları yapmaya vardırabilirler, hatta İsrail'in halihazırda bu bombalara sahip olduğu da söyleniyor. O halde şimdiki çatışma bir atom harbine dönüşebilir mi?
Nükleer Enerjiden Nükleer Silaha: Dönüşüm Süreci ve Riskler
Nükleer enerji teknolojisi barışçıl amaçlarla geliştirilen, ancak potansiyel olarak yıkıcı sonuçlara yol açabilecek çift kullanımlı (dual-use) bir alandır. Tarihsel olarak, birçok ülkenin sivil nükleer enerji programları zamanla nükleer silah üretimine evrilebilmiştir. Bu dönüşüm, teknik yeterlilik kadar politik niyetle de ilgilidir.
1. Teknolojik Altyapı ve Dönüşüm Eşiği
Nükleer silah üretimi için gerekli olan temel malzeme “yüksek zenginleştirilmiş uranyum” (HEU: Highly Enriched Uranium) ya da plütonyumdur. Sivil nükleer programlar ise genellikle “düşük zenginleştirmeli uranyum” (LEU: Low Enriched Uranium) ile çalışır. Doğal Uranyum, gelişmiş santrifüj sistemleriyle daha yüksek oranlara zenginleştirilir. Öte yandan, nükleer enerji santrallerinin bazı tipleri (özellikle ağır su reaktörleri ve grafit moderatörlü reaktörler), silah yapımına uygun plütonyum üretme potansiyeline sahiptir.
Biraz da “zenginleştirilmiş” Uranyum kavramı üzerine: Doğal Uranyum 2 isotop (kimyevi ve element özellikleri aynı, atom ağırlıkları farklı kardeş atomlar) şeklinde bulunur: Parçalanabilir U235 ve parçalanmaz U238. Parçalanabilir olan U235 doğal Uranyum'da %0.7 oranında bulunur, yani reaktör yakıtı ve bomba yapımında kullanılmak için bu cevherin “zenginleştirilmesi” (U235 oranının artması) gerekir. Bugünün ticari reaktörleri %3-5 oranında zenginleşmiş Uranyum kullanırlar. Bomba yapımında ise % 60-90 oranında yüksek zenginleşmiş Uranyum kullanılır.
U238'e gelince: Reaktörde parçalanmaz, ama uygun reaktör koşullarında parçalanabilir bir başka “yapay element” olan Plutonyum'a dönüşür. Plutonyum doğada bulunmaz. Doğal Uranyum'da .3 nispetinde bulunan U238'in reaktörde nötronlarla bombardımanı sonucu türer. Plutonyum parçalanabilir ve bomba yapımında kullanılabilir.
Bir ülkenin nükleer silaha geçişi için teknik olarak aşağıdaki unsurlar yeterlidir:
Dolayısıyla sivil nükleer altyapıya sahip bir ülke, gerek duyduğunda bu teknolojileri askeri amaçlara yönlendirebilir.
2. Tarihsel Örnekler ve Siyasi Güdüler
Hindistan, 1974’te “Barışçıl Nükleer Patlama” adı altında gerçekleştirdiği nükleer testi, sivil nükleer programla geliştirdiği plütonyumu kullanarak yaptı. Bu, barışçıl görünüm altında silahlanmanın mümkün olduğunu gösteren çarpıcı bir örnektir.
Kuzey Kore, 1990’larda sivil nükleer enerji geliştirme bahanesiyle nükleer reaktörler inşa etti, ardından Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) denetimlerinden çekilerek kısa sürede nükleer silah geliştirdi.
İsrail, nükleer programını tamamen gizlilik içinde yürüttü. Dimona tesisinde, bir araştırma reaktörü üzerinden plütonyum üretildiği ve bu plütonyumun nükleer başlıklara dönüştürüldüğü bilinmektedir.
Bu örneklerde görüldüğü üzere, teknik olanaklar bir kez sağlandığında, dönüşüm genellikle jeopolitik tehdit algısı, ulusal güvenlik kaygısı veya caydırıcılık arzusu ile tetiklenmektedir.
3. Uluslararası Denetim Mekanizmaları
Barışçıl nükleer enerji ile nükleer silah programı arasındaki sınırı korumak amacıyla pek çok uluslararası sözleşme ve denetim rejimi uygulanmaktadır. En önemlileri şunlardır:
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT): Üye devletler nükleer silah edinmeme ve sivil programlarını denetime açık tutma sözü verir.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA): Sivil nükleer tesislerde düzenli teftişler yaparak uranyumun ya da plütonyumun askeri amaçlara yönlendirilmesini engellemeye çalışır.
Ancak bu sistemlerin de zayıf noktaları vardır. Bir ülke, NPT'den çekilerek denetimi kaldırabilir (Kuzey Kore örneği) veya programını gizli yürütüp denetim dışı tesislerde silah yapabilir (İsrail örneği).
4. Sonuç: Dönüşüm Ne Zaman Başlar?
Sivil nükleer programdan askeri nükleer programa geçiş, genellikle şu koşullar altında başlar:
* Gerekli teknoloji ve altyapı tamamlanmışsa,
* Uluslararası denetimden çekilme planı yapılmışsa,
* Ciddi bir dış tehdit algısı varsa,
* Ulusal liderlikte caydırıcılığı artırma kararı alınmışsa.
Bu koşullar altında, birkaç yıl içinde (teknik yeterliliğe göre daha kısa da olabilir) nükleer silah üretimi mümkün hale gelir. Bu nedenle, barışçıl nükleer teknolojilerin yaygınlaşması her zaman potansiyel bir yayılma (proliferasyon) riskini de beraberinde getirir.
İran’ın Nükleer Programı ve Silahlanma İhtimali
İran’ın nükleer programı, 1950’li yıllarda ABD’nin “Atoms for Peace” programı kapsamında başlamıştır. 1979’daki İslam Devrimi sonrasında Batı ile ilişkilerin bozulması, programın seyrini değiştirmiştir. İran, 1990’lardan itibaren nükleer enerji üretimi için uranyum zenginleştirme faaliyetlerine ağırlık vermiş, ancak bu süreç uluslararası toplumda ciddi şüpheler doğurmuştur.
Barışçıl Enerji mi, Gizli Silahlanma mı?
İran, nükleer programının enerji üretimi ve tıbbi amaçlar taşıdığını savunsa da, bazı teknik ve taktik unsurlar bu söylemin arkasında potansiyel bir silahlanma niyeti olabileceğini düşündürmektedir:
İran’ın geliştirdiği santrifüj sistemleri, %3-5’lik sivil zenginleştirme eşiğini aşarak ’nin üzerine çıkmıştır. Bu, silah kalitesine (>) giden yolun büyük kısmının tamamlandığı anlamına gelir.
Fordow ve Natanz tesislerinin yeraltına inşa edilmesi, askeri saldırılara karşı koruma amacı taşıdığı izlenimi yaratmıştır.
İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) denetimlerine zaman zaman sınırlama getirmiş ve bazı faaliyetleri gizli yürütmüştür.
Nükleer Anlaşmalar ve Gerilimler
2015 yılında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) ile İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sınırlandırmış; karşılığında ekonomik yaptırımlar hafifletilmiştir. Ancak 2018’de ABD’nin anlaşmadan tek taraflı çekilmesiyle İran da sınırlamalara uymayı bırakmış ve yeniden zenginleştirme oranlarını artırmıştır. Bu gelişmeler, İran’ın “nükleer eşik”i (nuclear threshold) aşan devlet olma yolunda ilerlediğine dair endişeleri artırmıştır.
Silaha Dönüşüm Mümkün mü?
Teknik olarak İran, birkaç ay içinde silah kalitesinde uranyum elde edebilecek kapasiteye sahiptir. Ancak bir nükleer savaş başlığı tasarlamak, onu füze sistemine entegre etmek ve test etmek gibi adımlar zaman ve gizlilik ister. Şu anda İran’ın bu noktaya gelip gelmediği net olarak bilinmemektedir; ancak “silah yapımına karar vermesi hâlinde hızla geçiş yapabilecek durumda” olduğu uluslararası uzmanlarca dile getirilmektedir.
Gri Alanda Kalan Bir Tehdit
İran’ın nükleer programı, enerji ile silah arasında belirsiz bir çizgide yer almaktadır. Uluslararası denetimlerin devam etmesi ve diplomatik çözümlerin sürdürülmesi, bu programın askeri bir tehdide dönüşmesini önlemede kritik önemdedir. Ancak siyasi irade değiştiği anda, İran’ın teknik olarak kısa sürede nükleer silah üretmesine engel olacak çok az şey bulunmaktadır.
Teknik olarak zenginleştirilmiş Uranyum ile bomba imal edilebilir, gerçi bu çok hantal ve iri bir silah olur, uçakla veya füzeyle sevketmek zordur, ama patlar.
Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA - Joint Comprehensive Plan of........© Fikir Coğrafyası
