Adli Tıp Kurumu topun ağzında, ya diğerleri?
Geçen haftaki yazımda da söz etmiştim. İnsan hakları kavramının toplumsallaştırılmasına olumlu katkıları olan bir süreçten geçiyoruz. İşkence, gözaltı giriş çıkış muayenelerinde mahremiyetin sağlanması ve insan onuruna yaraşır bir muayene ortamı, hatta hapishanelerde sağlığa erişim hakkı ihlalleri ve ciddi sağlık sorunu olan mahpusların hapishanelerde tutulmasının yarattığı riskler ile sağlık gerekçesiyle tahliye ya da infaz tehiri toplumda tartışılır, Adli Tıp Kurumunun niteliği gündemimizde yer bulur oldu. Barikatları aşan gençlerin takıldığı hapishane duvarlarının içine bakar, dert edindiği kentinin en ücra hapishanesinden o sağlıksız sevk araçlarıyla hastane hastane dolaştırılan Mahir Polat sayesinde Adli Tıp Kurumu hakkında haber alır olduk. Oysa öncelikle 400 bine ulaşan nüfusuyla kapasitesinin yüzde otuz fazlasıyla hıncahınç dolup taşan hapishanelerde olmaması gerekenler, ettiği söz, izne tabi olmaması gereken barışçıl gösteriye katılım, tutuklamayı bırakın yargılanmaya konu olmaması gerekirken bizler hapishanelerin o sağlıksız ortamlarını konuşmak zorunda kalıyoruz. İki buçuk ay kaldığım son tutukluluğumda, kan basıncı yüksekliği nedeniyle dilekçe üzerine dilekçe verip ancak son üç günde tuzsuz diyet yemeğine ulaştığım bir hapishanenin varlığında, Mahir Polat’ın kan basıncı tehlikeli düzeyde yüksek seyredince özgürlüğünden alıkonmasının sağlığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri de kaygıyla izlememek olanaksız tutuklamanın kendisinin adaletsizliği bir yana... Ciddi........
© Evrensel
