menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gidişat ve bizi bekleyenler

15 1
11.05.2025

İkinci senesini doldurmak üzere olan yüksek faiz politikası ne enflasyonu hedeflenen seviyeye indirmekte ne de yeterli dış sermaye çekip ekonominin döviz dengesini sağlamakta başarılı olabildi. Son açıklanan enflasyon verileri, 2025 yıl sonu enflasyon hedefinin TÜİK hesaplarıyla dahi tutmasının artık mümkün olmadığını gösteriyor. Oysa sene başında ücret artışlarının bu hedeflenen enflasyona göre yapılması sağlanmıştı.

19 Mart sonrası politika faizinin yükseltilmesi ve Merkez Bankasının döviz piyasalarına yaptığı toplamda 55 milyar doları aştığı tahmin edilen müdahaleler ise döviz talebini dindirememiş olduğundan bir dizi makro ihtiyati tedbir açıklandı. Bu tedbirler arasında ihracatçıların ihracat bedellerinin yüzde 35’ini Merkez Bankasına satma zorunluluğu başta geliyor. Bu oran daha önce yüzde 25’ti. Aynı zamanda yabancı para mevduatlarına uygulanan zorunlu karşılık oranları artırılırken, TL mevduat payı yüzde 60’ın altında olan bankalara da aylık artış hedefi getirildi. İhracatçılara kur avantajı sağlamak üzere de ihracat dövizinin TL’ye dönüşümüne yüzde 3 prim uygulamasına dönüldü.

Hâlbuki bu tür tedbirler önceki dönemin “irrasyonel” politikaları olarak değerlendiriliyordu. Öyle ki Merkez Bankası başkan yardımcısı 2024 başında bir toplantıda bu tedbirler yüzünden para politikası ile mevduat faizleri, enflasyon ve kurlar arasındaki bağlantıların kopmuş olduğundan uzun uzun yakınmıştı. Bu son açıklanan tedbirler ise Nebati dönemindeki uygulamaların benzerlerine dönüşü içeriyor. Durumun daha da kötüleşmesi, kur korumalı mevduat (KKM) uygulamasının da geri getirilmesiyle sonuçlanabilir.

Meselenin dar ortodoks iktisat teorisi çerçevesinde bir rasyonalite veyahut irrasyonalite meselesi olmadığı belki bu kez anlaşılır. Yapısal döviz açığından kaynaklanan faiz-döviz kıskacı, benzer........

© Evrensel