Kendine ait bir Sevr
Kendisini feshetmiş olan PKK’nin, son bildirisinde 1924 Anayasası’na karşı 1921 Anayasası’nı referans göstermesi ultra milliyetçi refleksleri tutuşturdu. Bu bildiri yayımlandığından bu yana, işgal koşulları altında imzalanan Sevr Anlaşması’nın sonrasında yapılan ilk anayasa ile, Lozan anlaşması sonrasında çıkarılan 1924 Anayasası karşılaştırması eşliğinde, irili ufaklı partilerin temsilcileri ile tek tek ‘bilirkişiler’ tarafından hararetli tartışmalar yapılıyor. Bu süreçte ‘terörsüz Türkiye’ hedefine ulaşmakla övünen iktidar partisi, nesnel gelişmeleri nasıl iç cepheyi güçlendirmenin manivelası haline getirmeye çalışıyorsa; başından bu yana Öcalan ile görüşmelere karşı çıkan ve PKK bildirisinin bu karşı çıkışlarını meşrulaştırdığını düşünen milliyetçi akımların da kendilerine göre bir iç cephe oluşturmaya çalışması beklenmedik bir şey değil. Öyleyse bu tarihsel dönüm noktasında, siyasal kapsama alanlarını genişletmek isteyen çeşitlenmiş milliyetçi kesimlerin başlıca varlık nedeni haline gelen terör karşıtlığının elden kayıp gitmesine karşı refleks göstermesi şaşırtıcı değil.
Ne var ki durmadan tarihi kendine göre yeniden yazmaya çalışmak, aktüel siyasi gelişmeleri anlamaya vakit bırakmıyor. Saray iktidarını Kürtlere müsamaha göstererek ‘Ayakları baş etmek’, ‘bebek katili’ne itibar tanıyarak memleketi Sevr koşullarında, işgale açık bir ülke haline getirmekle suçlarken tersine Trump’ın Ortadoğu’daki gezisinin bağlamına bir biçimde eklemlenen Türkiye’nin işgalci güçlerle birlikte fotoğraf verdiği görüldü; Suudi-İsrail-ABD’nin oluşturduğu yeniden dizayn grubunda Türkiye iktidarı da var.
Bu arada Erdoğan AKP grup toplantısında ‘Terör örgütünün kendini feshi ardından siyasetin güçlü devreye girmesiyle, belediyelerdeki kayyım uygulamasının yeniden istisna haline geleceğini düşünüyoruz’ diye başladı ve belediyelere ilişkin yeni düzenlemelerin........
© Evrensel
