Kamu emekçilerinin kaderi patrona ve sendika bürokrasisine kaldı
12 Eylül sonrasında sendikalarını kurmaya başlayan ve grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için uzun yıllar boyunca mücadele eden kamu emekçileri, işyerlerindeki, meydanlardaki, Meclis önündeki kitlesel varlıklarının copla, biber gazıyla, sürgünlerle dağıtılmaya çalışılmasına karşın yılmadan taleplerine sahip çıktılar. İşvereni devlet olan memurlar Anayasal haklarını kullanmak için bile şiddetli bir sınıf savaşından geçmek zorunda bırakıldılar.
Bu mücadeleden kazanımları ‘toplu görüşme’ gibi kamu emekçilerine hiçbir koz ve yaptırım gücü tanımayan bir prosedür oldu. Ne var ki bu mücadelenin ilk kıvılcımını yakan, sonradan KESK’te konfederasyonlaşan sendikalar bugün ‘toplu görüşme’ süreçlerine bile alınmıyor. Kamu emekçileri arasında iktidar yakını, geçmiş mücadelelerin birikiminden ve hafızasından yoksun muhafazakar sendikalar ağırlanıyor toplu görüşmelerde.
Kamu emekçileri yine bir toplu görüşme sürecinden geçiyor. Kısa bir süre önce ücretlerin mevcut değil, öngörülen enflasyona göre belirleneceği, böylece ücret artışlarının enflasyonu tetiklemesinin önleneceği gibi tuhaf sebep sonuç ilişkileri kuran yüksek bürokrasi, ekonomik durumun düzeleceği hayalini düşük zamlarla satabileceklerini düşünüyorlar. Bugün memurlara dayatılan zam oranı 2026 yılının ilk yarısı için yüzde 11, ikinci yarısı için yüzde 7 ve taban aylığa bin lira zam, 2027’nin her yarısı için de yüzde 4’er zam oldu. TÜİK bile bu kadarını ilan etmeye cüret edemezdi! Ancak Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan edebiliyor ve diyor ki “11 hizmet........
© Evrensel
