menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hattı müdafaa değil, sathı müdafaa gereklidir!

38 1
17.05.2025

Ülkemiz ve halkımız çok ciddi iç ve dış tehditlerle karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Ortadoğu’da sınırların yeniden çiziliyor olması, emperyalist güçlerin Ortadoğu’da kotarmaya çalıştığı programın Türkiye’yi de içine alırcasına tüm hızıyla devam ediyor olması ülkemiz açısından sonu meçhul büyük bir tehlike kaynağıdır. Bugün bu konuyu görebildiğim boyutlarıyla tartışmak istiyorum. ‘Görebildiğim kadarıyla’ diyorum, çünkü olayların toplumsal ya da bölgesel iç dengelerden ziyade dış etmenlerin kukla oynatırcasına etkileri ile cereyan ettiği kanısı hakim bende. Bu çabaya girişmemin sebebi, ülkemize yapılan iç ve dış dayatmaların kimilerince bizzat dayatmacıların emeline yağ sürercesine, kimilerince de bir şeylerin söylenmesi gerektiği inancına rağmen biraz çekingenlik, hatta biraz mahcubiyetle politik görüntüyü ortaya koyamıyor ya da belki de koymak istemiyor olmasıdır.

Önce meselelere bakalım. Bir kere, tarihi fırsatı yakaladığını düşünen İsrail kendisine vadedildiğine inandığı toprak bütünlüğünü kurma faaliyetine girerken, aynı zamanda da çevresinde güvenebileceği devleti ya da devletleri de oluşturma projesini ABD’nin de desteğiyle uygulamaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, bir zamanların ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın yarım ağız ifadesiyle dillendirdiği Ortadoğu’da sınırların yeniden çizileceği süreci başlamış bulunmaktadır. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren/dayatılan açılım konusu, yarım asırdır sürdürülmüş Türk-Kürt çatışmasının çözümünün uzlaşma şeklinde değil de, adeta yeni bir devlet yapılanması şeklinde dayatılması da Ortadoğu’nun kilidi mesabesinde görülmektedir.

Söz konusu sürecin salt silahların susması, çatışma ve insan ölümlerinin son bulması, kısaca sulh, sükun ve insan haklarına saygılı bir sistem oluşturma adına olumlu karşılanması kuşkusuzdur. Ancak, bir yandan çözümün tüm ilgili grupları kapsamaması, diğer yandan da tabandan halkların özgür irade beyanlarının sonucu olarak değil de yukarıdan aşağıya dayatma şeklinde lanse edilmesi tarafların ulusal hakimiyet hakkının olduğu kadar özgür irade beyanlarının da ihlali olarak yorumlanmalıdır. Kaldı ki, taban anlaşmaları yapılmadan girişilen böylesi dayatmaların ileride nelere gebe olacağı da başka bir muammadır!

Ortadoğu’da ABD ve İsrail eliyle alan temizliği yaşanırken, uzun zaman boyutunda devamlı olarak kaşınan geçmiş hesaplar da gündeme gelecekti. Nitekim geldi de! Osmanlı İmparatorluğu çözülüp yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, birincisi ABD’nin Lozan Antlaşması’na karşı tavrını, ikincisi de........

© Evrensel