Yasaksız grev hakkı yoksa demokrasi de yok!
İzmir’de 23 bin belediye işçinin grevi sırasındaki yaşananlar; grevin ne olduğunu, Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve yasalardaki düzenlemeleri ve eksiklerini hatırlamayı elzem hale getirdi. Bu grev sırasında, geçiştirilemeyecek sayıda kişinin grevi, kendisini etkilemediğinde, uzaktan hoş bir seda olarak kabul ettiğini; kendi hayatına, dar siyasi bakış açısından kaynaklanan “siyasi menfaatine” aykırı olduğunda ise greve de grevci işçiye de “düşman” gözüyle baktığına tanık olduk. Bu kişiler işveren konumundaki İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanının gerçekleri ters yüz eden açıklamalarına ve nobran, işçiyi küçümseyen tavrına da destek verdi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerinin grevinin siyasi iktidara hizmet ettiğini ileri süren bu bakış açısının kendisi, tek adama dayanan diktatörlüğe hizmet ediyor ve onu güçlendiriyor.
Çünkü bu bakış açısı ülkeye demokrasi getirmez, getiremez.
Çünkü sosyal hakların tanınmadığı bir demokrasi olamaz.
Üstelik bu kişiler sözde eleştirdikleri mevcut hukuk düzeninin dahi gerisindeler.
Meseleye salt hukuk düzleminde baktığımızda şunları söyleyebiliriz:
Birincisi sendika, toplu iş sözleşmesi (TİS) ve grev hakkı, birbirine bağlı temel anayasal haklardandır. TİS barışçıl yollarla, müzakereler ve ara bulucu sürecinde bağıtlanmadığında iş mücadelesi araçları devreye girer. Grev işçilerin en önemli iş mücadelesi araçlarından birsidir. Ve tüm iş mücadelesi araçları gibi, karşıtına zarar vermeyi amaçlar. Grevle birlikte işçiler üretimden gelen güçlerini toplu şekilde kullanır ve iş görme yükümlülüğünü yasaların tanıdığı hakla askıya alır. Üretimi veya hizmeti durdurur.
İkincisi iş mücadelesi aracı olan grev, sadece karşısındaki işvereni, patronu değil üçüncü kişileri de etkiler. Grevin üçüncü kişileri etkilemesi doğal bir sonuçtur ve hukuk tarafından........
© Evrensel
