Kırım’dan Kalkan Sürgün Trenleri Ve Cengiz Dağcı
Bundan tam 81 yıl önce, bir mayıs ayında, İkinci Dünya Savaşı sırasında 11 Mayıs 1944’te zalim Stalin’in almış olduğu bir kararla Kırım âdeta karanlığa gömülmüştü. “Vatan hainliği, Sovyet halkını imha etmeye yönelik girişim ve Nazi işgalcileriyle iş birliği” gibi asılsız gerekçeler öne sürülerek Kırım’daki Türkler yerinden yurdundan koparılmıştı. Bu olay insanlık tarihinin en acı olaylarından biridir.
18-19-20 Mayıs 1944’te, her eve eşyalarını toplamak için 15-20 dakika gibi kısa bir süre tanınarak Kırım halkı kamyonlarla tren istasyonuna taşınmış. 230 binden fazla Kırım Türkü, 70 vagonla ve 2-3 hafta süren yolculukla, Özbekistan başta olmak üzere Urallar’a ve Sibirya’ya sürgün edilmişti. Susuzluk, açlık, hastalık, olumsuz hava şartları gibi sebeplerle en az 150 bin insan bu sürgün vagonlarında hayatını kaybetmişti.
Gerçi emperyalist Rusların, Kırım topraklarını ele geçirme iştahı sadece İkinci Dünya Savaşı ile başlamamıştı. Yüz yıllardır bu hedefe ulaşmak için Ruslar her dönemde Kırım Türklerinin üzerinde baskı ve yıldırma politikaları uygulamıştı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında bir ara Almanların eline geçen Kırım, 18 Ekim 1921’den itibaren tamamen Sovyet yönetiminin kontrolüne geçer. İkinci Dünya Savaşı sırasında bir ara Almanların işgaline uğrayan Kırım’ın kontrolü savaş sonrası yeniden Rusya’nın eline geçmiştir. Bu tarihten itibaren Kırım âdeta ölümler, zindanlar ve sürgünler diyarı olur.
Bu zulümler karşısında, mücadeleden kaçmayan, vatan ve istiklâl uğruna her türlü cefaya katlanan Kırım Türklerinin arasında bütün Türk dünyasının yakinen bildiği gerçekten örnek alınacak sembol isimler vardır.
Bir diğer kahramanımız ise hayatının 17 yılını cezaevinde, esir kamplarında ve sürgünde geçiren Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’dur. Ancak biz bu yazımızda “Korkunç Yıllar, Yurdunu Kaybeden Adam, O Topraklar Bizimdi, Badem Dalına Asılı Bebekler” gibi romanlarıyla Kırım Türklerinin yaşadığı büyük acıları dünyaya duyuran usta yazar Cengiz Dağcı’dan bahsedecek ve 81 yıl önce Kırım’dan kalkan sürgün vagonlarında can verenleri bir kez daha rahmetle anacağız.
***
Evet, 92 yıllık ömrünün büyük bir bölümünü Kırım’dan yani vatanından uzakta geçirmek zorunda kalan Cengiz Dağcı’nın en büyük gayesi tıpkı sürgündeki bütün Kırım Türkleri gibi sevdiği topraklara ulaşmak ve yeniden vatanının havasını teneffüs etmek, suyunu içmekti. Lakin yaşarken bu imkâna sahip olamayan Cengiz Dağcı ancak öldükten sonra bu isteğine kavuştu.
22 Eylül 2011 Perşembe günü Londra’daki evinde vefat eden Cengiz Dağcı, Türk Dışişleri Bakanlığının gayretleriyle Kırım’da, kendi köyü olan Kızıltaş’ta 2 Ekim 2011 Pazar günü yapılan cenaze töreni ile vatan toprağına defnedildi. Bir başka deyişle memleketinden ayrıldıktan tam 71 yıl sonra, 71 yıl boyunca hafızasından asla silinmeyen, bir an bile kesintiye uğramayan ana vatanında, Karadeniz’i seyreden o muhteşem manzaranın koynuna teslim edildi.
Cengiz Dağcı: 9 Mart 1919 tarihinde Kırım’ın Yalta şehrinin Gurzuf köyünde doğar. Çocukluğu kıtlık, yoksulluk, Rus emperyalizminin zulmü ve büyük baskılar altında geçer. İlkokulu köyünde, ortaokulu Akmescit’te bitirir. Kırım Pedagoji Enstitüsü ikinci sınıfında iken İkinci Dünya Savaşı çıkar. Rus ordusunun bir mensubuyken 1941’de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düşer.
Ukrayna’da Kirovograd esir kampına götürülür. Burası esirler için cehenneme açılan bir kapıdır âdeta. Susuzluk, açlık, yorgunluk, soğuk ve Alman askerlerinin acımasızlığı pek çok esiri hayattan koparır.
Bundan sonrası Cengiz Dağcı için “kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına” türünden bir yolculuktur.
1942 yılının Nisan ayında Almanların kurduğu Türkistan Lejyonuna katılır. Artık bir Alman subayı olarak Ruslara karşı savaşacaktır. Ancak Almanların yenilmesi üzerine müttefik devletler safına sığınır. 1945 yılında Avustraya’daki bir mülteci kampında Regina isimli bir Polonyalı hanımla evlenir. Bir kız çocuğu olur. Adı Arzu’dur…
1946’da İngilizler tarafından Doğu Avrupalı mültecilerle beraber İskoçya’nın Edinburg şehri yakınlarında eski ordu barakalarına yerleştirilirler.
Ocak 1947’den itibaren Londra’dadır. Yalnız başına geldiği bu şehirde amacı Türkiye’ye gitmektir. Bu düşünceyle Türkiye’nin Londra Başkonsolosluğunun kapısını çalar. “Savaş bitti. Ben Türkiye’ye gitmek istiyorum.” der. Başkonsolosluk yetkilisi Cengiz Dağcı’yı dinler ve “Türkiye’de akrabaların varsa ve onlar seni davet........
© Eurovizyon
