MEZHEPÇİLİK KÜLTÜRÜ VE LÜBNAN'IN GERÇEK HİKAYESİ
Dün, bugünde yaşar. Bugünün problemlerinin çoğunun kökleri geçmiştedir. Dolayısıyla bugün bugünden ibaret değildir, dün bugünün içinde saklıdır.
Bahçeli'nin ," bir Alevi bir Kürt CB yardımcısı olsun," sözleri çok tartışıldı.
Çünkü böyle bir lafı, ya bir gafil, ya bir hain eder.
Bunun ülkeyi 'Lübnanlaştıracağını' başkaları da yazdı, ben de yazdım. Ama genelde Lübnan parçalanması hep 1975-1990 iç savaşı bağlamında ele alındı. Oysa uzun bir geçmişi ve tarihi kökleri vardı.
İşte Ussama Makdisi, " Mezhepçilik Kültürü" isimli çalışmasında bu konuya eğilmiş, Lübnan'ı bugüne getiren olayların tarihi köklerini masaya yatırmış.
Lübnan'da Hıristiyan Maruniler, Dürziler, Sunni/ Şii Müslümanlar ve Ermeniler yaşıyor.
Tarihi kaynaklar,Marunilerin, onuncu ve on birinci yüzyıllarda Bizanslıların zulmünden kaçarak bu coğrafyaya yerleştiklerini ,Dürzilerin ise on birinci yüzyılda ortaya çıktığını belirtmektedirler.
"Cebel-i Lübnan'ın bazı kısımları dinsel anlamda karışık olup, Dürzilerle Hıristiyanlar ortak bir kültürü ve tarımsal döngülere ortak bir saygıyı benimsiyorlar, aynı adet ve hiyerarşilere bağlı,aynı ağalara tabiydiler."(s.58)
Görüldüğü gibi bu demografik yapı yeni değil. Fakat mezhepçilik yeni sayılabilecek modern bir olgu."Başlangıcı, Lübnan toplumunun Osmanlı ve Avrupalıların reform söylemlerine açıldığı yıllara dayanıyor. Söz konusu söylemler,kendinden menkul 'Hıristiyan' Batı ile onun ebedi düşmanı olarak gördüğü 'İslami' Osmanlı İmparatorluğu arasında -dini- sömürgesel bir karşılaşmanın alanı haline getirmişti.Bu karşılaşma Cebel-i Lübnan'ın çok inançlı toplumunda dinin anlamını derinden değiştirmiştir,çünkü mezhep kimliğini siyasal reformun geçerli tek işareti ve siyasal taleplerin hakiki tek temeli olarak öne çıkarmıştır."(s.17)
Çalışmasına bu tespitle başlayan yazar, toplumları mezhep veya etnik kimlikler üzerinden okumanın mezhepçilik ile etnikçiliği tetiklediğini ifade ediyor. Sonrası ise bu görüşlerini temellendiren tarihi olaylar ve dönemin siyasi aktörlerinin tutumu ile ilgilidir. Yazar, bugünün Lübnan'ını 1840-1860 döneminde meydana gelen olaylarında görür.
"1840 öncesi Lübnan'ı dine göre değil,önemli ailelere miras kalan bölgelere göre bölündüğü için bu aileler soybilimsel bir coğrafyayı tanımlıyor ve buna ifade kazandırıyordu."(s.62) Toplumlararası ilişkiler de buna göre tanzim ediliyordu. Görünür olan mezhepler veya dinler değil, seçkin ailelerdi. Uyuşmazlıklar bu aileler tarafından görüşülüp karara bağlanıyordu. Şu veya bu mezhep yok, seçkinler/söz sahipleri ve halk vardı. Yandaşlık, mezhebe göre değil, bağlılık ve sadakate göre algılanıyordu. Dinsel farklılık ancak toplumsal düzen ve hiyerarşi bozulduğunda vurgulanıyordu.(s.84)
Ama bu hiyerarşik seçkin aileler ve halktan ibaret toplumsal düzen, ilk darbeyi Mısırlıların Suriye'yi- dolayısıyla Lübnan'ı 1831'de fethetmeleriyle alacaktı. Mehmet Ali Paşa'nın ordusu, valisi olduğu Osmanlı ordusunu yenerek 1840'a kadar bu coğrafyada hüküm sürdü. 1840'ta Britanya, Osmanlılar ile birlikte Mehmet Ali Paşa'ya Suriye'den çekilmesi için bir ültimatom verdi. Paşa reddedince Osmanlı-Britanya ve Avusturya birleşik kuvvetleri karşısında ağır bir yenilgiye uğrayarak Suriye'yi iade etmek zorunda kaldı.
Mısırlı yıllarda, Oğlu İbrahim Paşa, Lübnan'da düzeni sağlamak için Dürzilere karşı Marunileri kullanacak, bu da iki toplum arasındaki toplumsal mutabakat ve güveni onulmaz bir şekilde sarsacaktır." O tarihe kadar Cebel-i Lübnan'ın seküler ve dinsel makamları arasında var olan birlikte yaşama ilişkisi giderek zayıflayacaktır." (s.71) Mısırlıların Dürzileri bastırmak için Hıristiyanları silahlandırıp üzerlerine gönderme siyaseti birçok tarihçi tarafında Dürzi-Maruni ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak görülmüştür.(s.97)
1840'da bölgenin tekrar Osmanlı'nın hakimiyetine girmesi ile birlikte, Osmanlı ,halk ve seçkinlerden ibaret olan eski düzenin devamını ister. 1841 bölgede olaylar çıkar, Dürzi ve Hıristiyanlardan yüzlerce insan öldürülür. Batılı güçler ise din ve mezhep temelli bir yeni yapılanma için bastırırlar. "Canning önderliğindeki Avrupalılar, Cebel-i Lübnan'ın dinsel çizgide bölünmesinde diretirler. Osmanlılar buna karşı çıkar, halkın fiilen bölünmeyecek kadar karıştığını ileri sürer, gerekirse bölgeye halkın çoğunun ne istediğinin araştırılması için görevliler gönderilmesini teklif eder, teklif kabul edilmez,sonunda onların dediği olur, Lübnan biri Maruni diğeri Dürzi iki kaymakamlığa ayrılır. Maruni seçkinler........
© Enpolitik
