menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hindistan Pakistan krizinde yeni hamleler!

34 1
12.05.2025

2025 yılının baharında Keşmir’de bir turist kafilesine yönelik bir saldırı düzenlendi; 26 kişi hayatını kaybetmesinin hemen ardından Hindistan ordusu, Pakistan topraklarındaki hedeflere misilleme niteliğinde füze saldırıları başlattığını duyurdu. Nükleer silahlara sahip iki komşu, yine tehlikeli bir sürtüşmenin eşiğine gelmiş durumda. Peki, Hindistan ve Pakistan'ı yine savaşın eşiğine getiren bu anlaşmazlığın kökenleri neye dayanıyor? Bu sorunun cevabı,77 yıl öncesinde saklı.

Hindistan ve Pakistan arasındaki kriz, basit bir komşu kavgasından ziyade, tarihte karmaşık bir sorunlar silsilesi aslında. İki ülkenin kaderi, 1947'de İngiliz sömürge yönetiminin sona erip alt kıtanın bölünmesiyle birbirine bağlanmış oldu. O günden bu yana yaşanan üç büyük savaş, sayısız sınır çatışması ve sonu gelmeyen diplomatik gerilimler, bu bağı çözmekten ziyade daha da sıkı bir hale getirdi. Özellikle Keşmir Sorunu, bu krizlerin ana merkezinde yer alıyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizler Asya’dan çekilirken, 1947 yılında Hint alt kıtası dini temelde iki devlete ayrıldı: Hindu çoğunluklu Hindistan ve Müslüman çoğunluklu Pakistan halihazırda kurulmuş oldu. Ancak bu bölünme sancısız olmadı. Tarihin en büyük kitlesel göç hareketlerinden biri haline gelen bu bölünmede yaklaşık 15 milyon insan yer değiştirdi. Bu göçler esnasında da Hindu, Müslüman ve Sih topluluklar arasında patlak veren şiddetli çatışmalarda tahminen 200 bin ila 2 milyon kişi hayatını kaybetti. Bu kanlı olayların hemen ardından, yeni sınırlar üzerinde ayrılıkçı hareketler baş gösterdi. İşte bu karmaşanın tam ortasında, Keşmir Prensliği kaderini tayin etmeye çalışıyordu. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Keşmir'in prenslik hükümdarı başlangıçta bağımsız kalmak istediyse de Ekim 1947'de Pakistan yanlısı kabile güçleri Keşmir'e girdiğinde denge bozuldu. Yardım çağrısında bulunan prenslik hükümdarı, Hindistan’dan askeri destek almak karşılığında Keşmir’in Hindistan’a katılmasını kabul etti. Böylece İlk Hindistan-Pakistan Savaşı bir anda ortaya çıkıverdi. 1947 sonundan 1948 sonuna dek süren bu çatışmalar sonucunda Birleşmiş Milletlerin araya girmesiyle 1949'da bir ateşkes hattı çizildi; Keşmir fiilen bölünmüş halde kaldı. Bu hat, bugünkü Kontrol Hattı’nın temelini oluşturuyor. Hindistan, Keşmir’in tamamının kendisine ait olduğunu ileri sürmesine rağmen Pakistan, Keşmir’in Hindistan’ın kontrolündeki kısmını kendi parçası sayıyor. Keşmir, işte o günden beri iki ülke arasındaki bitmeyen krizin odak noktasında.

1947’deki ilk çatışmanın alevi sönmüş olsa sorun çözülemedi. 1960’lar başında Hindistan ve Pakistan kendi arasında Indus Suları Antlaşması’nı imzaladılar; böylece paylaşılan nehir sularını bölüşme konusunda uzlaştılar ve bu anlaşma sonraki savaşlarda bile ayakta kalmayı başardı. Ne var ki siyasi temaslar Keşmir krizini çözmeye yetmedi. 1965 yılında Pakistan, Keşmir’deki Hindistan kontrolüne karşı güç gösterisi yapmak üzere binlerce askerini bölgeye sızdırdı; Pakistan askerleri yerel halk kılığında sınırı geçerek Keşmir’e girdi. 1965 yılında Pakistan, Keşmir’deki Hindistan kontrolüne karşı güç gösterisi yapmak üzere binlerce askerini bölgeye gönderdi; Pakistan askerleri yerel halk kılığında sınırı geçerek Keşmir’e girdi. Bu harekât Hindistan’ın da karşı manevraları ile tam teçhizatlı bir savaşa dönüştü. İkinci Keşmir Savaşı olarak anılan 1965 yılındaki bu savaş, tarihin en büyük tank muharebelerinden bazılarına sahne oldu ve çatışmalar Keşmir dışındaki sınırlara da sıçradı. Aylar süren kritik çatışmalar, Eylül 1965’te bir BM ateşkesiyle son buldu; kayıtlara geçen bir toprak değişimi olmadı ancak her iki taraf için de ağır kayıplar yaşadı. Savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği arabuluculuğunda Hindistan Başbakanı Lal Bahadur Shastri ile Pakistan Cumhurbaşkanı Ayub Han 1966’da Taşkent Deklarasyonu’nu imzalayarak diplomatik ilişkileri güçlendirme ve barışı tesis etme taahhüdünde bulunarak masaya oturdular.

1960'ların sonunda nispeten inen tansiyon, bu kez Pakistan'ın kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bir krizle yeniden yükseldi. Pakistan’ın coğrafi olarak ayrık iki parçasından doğudaki Doğu Pakistan, merkezi idareye karşı bağımsızlık arayışına girmişti. 1971 yılında Doğu Pakistan’daki (bugünkü Bangladeş) siyasi hareketleri bastırmak için Pakistan ordusu sert bir operasyon başlattı. Bu iç savaş kısa sürede Hindistan ile Pakistan’ı üçüncü kez karşı karşıya getirdi. Hindistan, mülteci yoğunluğuna sebebiyet veren insani krize ve Pakistan ordusunun sert müdahalesine karşı Doğu Pakistan’ın yanında müdahil oldu. 1971 yılında yaşanan bu savaş, on binlerce kişinin ölümüne yol açtı ve sonuçta Pakistan’ın doğu kanadı koparak bugünkü Bangladeş sınırları çizilmiş oldu. Bu savaş, Pakistan tarihinin en ağır ve travma dolu yenilgilerinden biri olarak tarihe geçti. 1972 yılında savaşın galibi Hindistan ile mağlup Pakistan yeniden masaya oturarak diplomatik ilişki kurmaya çalıştılar. Hindistan Başbakanı Indira Gandhi ve Pakistan lideri Zülfikar Ali Butto,1972’de imzalanan Simla Anlaşması ile yeni bir yol izlemeye çalıştılar. Simla Anlaşması, 1949 ateşkes hattını ‘Kontrol Hattı’ ismiyle resmileştirirken, her iki tarafın da bu hattı tek taraflı değiştirmeme ve eğer anlaşmazlık çıkarsa da bu anlaşmazlıkları barışçıl yöntemlerle çözme sözlerinden ibaretti.

Simla ruhu, Asya’da barışa yönelik en ciddi taahhütlerinden biridir. Bu anlaşmayla Pakistan, Keşmir meselesini karşılıklı diyalog yoluyla çözmeyi kabul etmiş oldu ve uluslararası platformlarda plebisit talebini geri plana çekti. Öte yandan Hindistan da Keşmir’de statükosunu koruma konusunda uluslararası meşruiyet kazanmış oldu. Fakat kâğıt üzerindeki bu anlaşmalar uzun ömürlü olamadı. 1974'te Hindistan ilk nükleer denemesini gerçekleştirdiğinde, Güney Asya'da yepyeni ve tehlikeli bir dönemin başladığı anlaşıldı. Hindistan’ın bu nükleer hamlesi, Pakistan tarafından ciddi bir tehdit olarak algılandı ve kendi nükleer silah programını gözden geçirmeye sevk etti. Artık Hindistan-Pakistan rekabeti, nükleer silahların konumuna göre şekillenecekti.

Seksenli yıllara doğru gelindiğinde, Keşmir’de krizin ayak sesleri yeniden duyulmaya başlayacaktı. Hindistan yönetimi altında kalan Cammu ve Keşmir eyaletinde halkın bir kesimi, özellikle 1987’deki yerel seçimlere hile karıştığı iddiaları sonrası, Yeni Delhi’ye karşı yoğun bir öfke gütmeye başladı. 1989’da Sovyetler Birliği'nin Afganistan’dan çekilmesiyle bölgede eli silahlı gruplar güç kazanmaya başlamışken, Keşmir’de de silahlı bir ayrılıkçı isyan baş gösterdi. Pakistan, Keşmir Cihadı olarak da anılan bu ayaklanmayı kendi lehine çevirerek Keşmir’deki silahlı gruplara lojistik ve maddi destek sağladı... İslamabad yönetimi uluslararası diplomatik alanda bunu........

© Elips Haber