Yeni devlet yeni kimlik yeni tarih
Nihayet 12 Temmuz günü geldi ve Erdoğan beklenen açıklamasını yaptı. Peşinen söyleyeyim: Açıklamanın ardından sosyal medyada karşılaştığım “Bu neydi şimdi?”, “Tam olarak ne söyledi?” türündeki yorumları hayretle ve açıkçası biraz da endişeyle okudum. Zira o sabah saat 10.00 itibariyle Erdoğan, Türkiye’nin yalnızca güncel siyasetini değil, geleceğini, kimliğini, hafızasını, yani bütün kodlarını değiştireceğini ilan etti. Hem de sadece ideolojik bir zeminden değil; anayasal, tarihsel ve toplumsal düzlemde çok katmanlı bir dönüşümden bahsetti. Tek bir konuşmayla cumhuriyetin kimlik tanımını, resmi tarihini ve ulus devlet anlayışını sıfırlayacak bir rota çizdi.
Konuşmanın belki de en kritik unsuru, kimlik tanımıydı. Zaten bir süredir devam eden “terörsüz Türkiye” süreci ve bir gün önce PKK tarafından yapılan “silah bırakma” seremonisi nedeniyle Erdoğan’dan, her zamanki gibi Türk-Kürt kardeşliğine vurgu yapan bir söylem bekleniyordu. Ancak konuşmada toplumun büyük kısmı için asıl sürpriz, “Arap” vurgusu oldu. Erdoğan, cumhuriyetin kurucu ideolojisinden farklı olarak, yeni Türkiye’yi üç etnik unsurdan oluşan bir yapı olarak tanımladı. Artık Türkiye; Türklerin, Kürtlerin ve Arapların ortak vatanı olarak kurgulanacaktı. Üstelik bu sadece bir gönül birlikteliği ya da kardeşlik mesajı değil, doğrudan kimliksel bir yeniden tanımlamaydı. Burada yalnızca Erdoğan’ın söyledikleri değil, söylememeyi tercih ettikleri de en az o kadar önemliydi. Çünkü şimdiye dek toplumsal barıştan söz ettiğinde Türk, Kürt, Arap, Laz ve Çerkez gibi daha kapsayıcı bir dizilim kullanmayı ihmal etmeyen Erdoğan, bu konuşmada Lazlara ve Çerkezlere yer vermedi. Bu durum, Türkiye’nin yeni kimlik kodlarının artık sadece üç unsurla sınırlandırılacağını gösteriyor. Bu aynı zamanda yeni Türkiye’nin........
© Elips Haber
