Sahte diplomalar ve gerçek tehlikeler
Türkiye günlerdir 400 sahte akademisyen iddiasını konuşuyor. Üniversitelere sahte diplomalarla girildiği, bu kişilerin yıllarca öğretim görevlisi olarak çalıştığı, maaş aldığı, imza attığı, tez yönettiği ve belki de binlerce öğrencinin hayatına dokunduğu iddiası... Gerçekten de iddia mı sadece? Yoksa devletin veri güvenliği konusundaki derin zaaflarının bir yansıması mı?
Bu skandalın ardından kamuoyunun beklediği şey, ciddiyetle yürütülen bir soruşturma, sorumluların ortaya çıkarılması ve dijital sistemlerin nasıl bu kadar kolay kandırıldığının açıkça sorgulanmasıydı. Ancak ne oldu? İletişim Başkanlığı bir açıklama yaptı ve “bu iddia yalnızca bir şüphelinin soyut beyanına dayanmaktadır” dedi. Açıklama, kamuoyunu tatmin etmekten çok, iddianın içeriğini ve ciddiyetini küçümseyen bir ton taşıyordu.
İşte tam da burada “düşman hukuku” dediğimiz mesele kendini gösteriyor. Çünkü aynı İletişim Başkanlığı’nın hükümet politikalarıyla uyumlu olmayan konularda çok daha sert ve müdahaleci açıklamalar yaptığına defalarca tanık olduk. Üstelik bu ülkede onlarca seçilmiş belediye başkanı, yalnızca bir itirafçının beyanıyla görevden alındı, tutuklandı, yerlerine kayyum atandı. Söz konusu bir belediye başkanı olduğunda itirafçı beyanı "delil" sayılıyor; sahte akademisyen skandalında ise sadece “soyut beyan” oluyor. Bu çifte standardı........
© Elips Haber
