Dubai-İstanbul-Bodrum hattında gazetecilik
Hürriyet, Milliyet ve Ekonomim yazarları, geçen yıl, bir İtalyan şirketinin Bodrum’da inşa ettiği lüks otelin örtülü reklamını yapmışlardı; yetmemiş olacak ki, bu yıl da Oksijen ve Ekonomim’de benzer yazılar yinelendi.
Ben de geçen yılki yazıları “Gazetecinin görevi ve şirket çıkarları” başlıklı yazımda eleştirmiştim. Çünkü yazılarda “lüks ikonu” denilen şirketin projesi tanıtılıyor, bölge halkının Cennet Koyu’ndaki inşaat projesine karşı yıllara yayılan mücadelesi ve yargı kararları yok sayılıyordu. Şirket çıkarları, halkın çıkarlarından üstün tutuluyordu.
Geçen yılki tanıtım yazıları, ortaklardan Bvlgari’nin yöneticisi Silvio Ursini ile Dubai ve İstanbul’da yapılan görüşmelere dayanıyordu. Gazeteciler bu yıl da Bodrum’da ağırlanmış.
Bir yıl önce “Bulgari, 10 yıl İstanbul’a baktı, Türkiye’ye Akdeniz’in mücevheri Bodrum’dan girdi” diye yazan Vahap Munyar, bu kez yazısına “Cennet Koyu’na 5 arkadaş ‘ev’ niyetiyle girdi, Bvlgari ‘Sen varsan’ şartıyla yerleşti” başlığını koymuş. Bu kez öbür ortak Mehmet Cengiz ile söyleşi ağırlıklı yazısı. Oksijen’de ise Gülay Afşar, “Cennet Koyu’nda çok özel 101 malikane” yazısını Silvio Ursini ve mimar Patricia Viel ile konuşarak yazmış.
Her iki yazının ortak özelliği yine “Cennet Koyu” ile ilgili mülkiyet tartışmalarına, halkın koyun korunmasına yönelik çabalarına hiç değinilmemesi. Hatta Gülay Afşar, önce Cennet Koyu’nu, “Bodrum’un en bakir alanlarından biri olarak” tanımlıyor, sonra da “Artık yeni bir yaşam biçimi olarak pazarlanıyor” diyerek koyun betona gömülmesine övgüler diziyor.
Yine şirket çıkarları, doğanın korunmasından ve halkın çabalarından üstün tutulmuş. Gazeteciliğin temeli olan sorgulayıcılık, eleştirellik bir kenara bırakılarak, gazetecilik ticari çıkarların aleti konumuna indirgenmiş.
Sabah yazarı Mahmut Övür, “İki yolsuzluk olayı ve iki yaklaşım” yazısında Yunus Emre Enstitüsü’ndeki 400 milyon liralık yolsuzluk operasyonunu konu alıyordu.
Soruşturmayı, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün başlattığını, 23 Aralık 2024’teki suç duyurusu üzerine savcılığın da harekete geçtiğini vurguluyor, “Bu yolsuzluk operasyonu yeni dönemin kodları açısından ilk işaret fişeğiydi” diyordu. Övür, bu operasyonun “CHP yönetimi ve gazetecilerinin yürüttüğü ‘İktidar sadece CHP’li belediyelerin üzerine gidiyor’ şeklindeki algı operasyonu”nun yanlışlığını kanıtladığını savundu.
Keşke Mahmut Övür, “Yolsuzluğun üzerine gidenler ve saklayanlar” diyerek muhalif medyayı da çifte standart ile suçlamadan önce Yunus Emre Enstitüsü’ndeki soruşturma sırasında sergilenen haberciliği inceleseydi. O günlerde de yazmıştım. İsmail Arı, 12 Aralık 2024’te BirGün’de yayımlanan “Kamu vakfı naylon faturalarla soyulmuş” haberinde, vergi müfettişlerinin soruşturmasını duyururken iktidar medyası sessizdi.
İsmail Arı, öyle bırakmadı, Enstitü’deki yolsuzluğu birbiri ardına haberleştirdi. 27 Aralık’ta “Sahte fatura skandalı büyüyor: Bakanın eşi ve MHP'li ismin oğlu istifa © Elips Haber
